İskoç Köylüsü Adam: Taşrayı Tanrı yarattı. [Adamın karısı kendisinden çok genç ve şehirde yaşamanın hayalini koruyor]
An Education / Aşk Dersi (2009)
Jenny Mellor: Artık bizi eğitmeniz yetmiyor Bayan Walters. Bunu neden yaptığınızı söylemek zorundasınız. [16 yaşındaki lise öğrencisi Jenny, tekdir edilmek üzere çağrıldığı okul müdiresine neden eğitim alması gerektiğini soruyor. Yıl 1961; yer Büyük Britanya.]
Anatomy of a Murder / Bir Cinayetin Tahlili (1959)
Teğmen Frederick Manion: [Karakol duvarındaki panoda
bulunan uçluların fotoğraflı “aranıyor” ilanlarına bakarak] Arananlar: İlk
On. En iyi giyinen on kadın, en iyi on takım, en sevilen on şarkıdan
sonra şimdi de arananların ilk on listesi.
Paul Biegler: Küçümseme. Amerikan rüyası bu
işte. O çocuklar sivrilmiş.
***
[Avukat Biegler, müvekkilinin tecavüze uğrayan genç ve
güzel karısı ile olay gününü konuşuyor.]
Paul Biegler: Bir kadın, bir erkeğin ona ilgi duyduğunu içgüdüsel
olarak hissetmez mi?
Laura Manion: Hisseder tabii, ama
neredeyse bütün erkekler bana ilgi duyar. Çocukluğumdan
beri. Mesela sen de bana ilgi duyuyorsun.
***
Paul Biegler: Karın çok güzel bir kadın.
Frederick Manion: İnsan zamanla karısının görünüşünü
kanıksar.
Paul: Evet, öyle oluyordur herhalde.
***
Yargıç Weaver: Beni tanımayanlar için, adım
Weaver. Eyaletin güneyindenim ve Yargıç Maitland geçirdiği ağır
hastalığı atlatana kadar davalara ben bakacağım. Herhalde yöntemlerim
üstünde uzun uzadıya durmaya gerek yok. Bütün yargıçlar birbirine
benzer. Bir tek hazım sorunları veya kürsüde uyuma eğilimleri
konularında farklılık gösterebilirler. Şahsen ben her şeyi rahatça
hazmederim. Ve ara sıra içim geçmiş gibi görünse de kolayca uyandığımı
göreceksiniz. Hele iyi bir avukat, hukukun ince bir
noktasıyla beni hafifçe dürterse.
Avengers; The / Yenilmezler (2012)
Thor: Loki bir esir.
Nick Fury: Öyleyse neden bu gemide bulunmayı isteyen tek kişi oymuş gibi
hissediyorum?
***
Thor: Loki ile
bitmemiş bir işim var.
Clint Barton: Sahi
mi? Sıraya gir.
Beginners / Aşkın Halleri (2010)
Hal Fields: Diyelim ki, çocukluğundan beri bir
aslanın olsun istiyorsun. Ve bekliyorsun, bekliyorsun ama aslan
gelmiyor. Onun yerine bir zürafa geliyor. Yalnız mı
kalırdın yoksa zürafayla olmayı mı tercih ederdin?
Oliver Fields: Aslanı beklerdim.
Hal Fields: Bu yüzden senin için endişeleniyorum.
[Kanser hastası yaşlı bir adam, kadınlarla uzun süreli
ilişki kuramayan oğluyla konuşuyor.]
Best Exotic Marigold Hotel; The / Hayatımın Tatili (2011)
Jean Ainslie: Kırkıncı evlilik yıl dönümümüz için ne
yapacağımıza henüz karar vermedik.
Madge Hardcastle: Belki bir dakikalık sessizlik. [Çok
konuşan sevimsiz yol arkadaşını susturma cümlesi.]
***
Madge Hardcastle: Ben yaşlanmak istemiyorum. Bakıma muhtaç
olmak istemiyorum. Toplum tarafından dışlanmak göz ardı edilmek istemiyorum.
Uçak kaçırıldığında ilk serbest bırakılanlardan olmak istemiyorum. [Madge, bir çok evlilik yapmış yaşlı bir dul.]
***
Evelyn Greenslade: Tehlikeyi göze almayan hiçbir şey
yapamaz. Hiçbir şeye sahip olamaz. Gelecek hakkında bildiğimiz tek şey farklı
olacağıdır. Belki de korktuğumuz şey geleceğin aynı olmasıdır. […] Bir dostun
söylediği gibi: “Her şey sonunda yoluna girer. Eğer girmezse, güvenin bana,
daha işin sonuna varmadık demektir.”
Breaker Morant (1980)
Peter Handcock (?): Önce boyumuzu ölçme inceliği gösterebilirlerdi.
Harry 'Breaker' Morant (?): Pek şikayet aldıklarını zannetmem. [Kurşuna dizilmeyi bekleyen iki "savaş suçlusu"nun, hapishane duvarının hemen ardında yürütülen tabut imalatı hakkındaki küçük sohbeti.]
Bridge on the River Kwai; The / Kwai Köprüsü (1957)
Albay Nicholson: Düşünüyordum da... Yarın, hizmetimin 28. yılını doldurmuş olacağım. Barışta ve savaşta 28 yıl. Bu sürenin 10 ayından fazlasını evimde geçirmedim. Yine de, iyi bir hayatım oldu. Hindistan'ı sevdim. Başka türlü olsun istemezdim. Ama bazen... Birdenbire farkına varıyorsun ki sona başlangıçtan daha yakınsın. Ve düşünüyorsun... Kendine şunu soruyorsun: Hayatının tümü neyi temsil ediyor? Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde oluşun neyi değiştirdi ya da bir şeyi değiştirdi mi? Özellikle diğer insanların kariyerleriyle karşılaştırırsak. Bu düşünce tarzı sağlıklı mıdır bilmiyorum. Ama itiraf etmeliyim ki zaman zaman bu meslekleri aklımdan geçirdim. Ama bu gece... Bu gece... (Konuyu değiştirir). [Esir İngiliz askerlerinin kıdemlisi, Japonlar için inşa ettikleri zorluklarla tamamlanmış demiryolu köprüsünün üzerinde, kampın Japon komutanına hayatının muhasebesini yapıyor.]
Campaign; The / Kampanya (2012)Breaker Morant (1980)
Peter Handcock (?): Önce boyumuzu ölçme inceliği gösterebilirlerdi.
Harry 'Breaker' Morant (?): Pek şikayet aldıklarını zannetmem. [Kurşuna dizilmeyi bekleyen iki "savaş suçlusu"nun, hapishane duvarının hemen ardında yürütülen tabut imalatı hakkındaki küçük sohbeti.]
Bridge on the River Kwai; The / Kwai Köprüsü (1957)
Albay Nicholson: Düşünüyordum da... Yarın, hizmetimin 28. yılını doldurmuş olacağım. Barışta ve savaşta 28 yıl. Bu sürenin 10 ayından fazlasını evimde geçirmedim. Yine de, iyi bir hayatım oldu. Hindistan'ı sevdim. Başka türlü olsun istemezdim. Ama bazen... Birdenbire farkına varıyorsun ki sona başlangıçtan daha yakınsın. Ve düşünüyorsun... Kendine şunu soruyorsun: Hayatının tümü neyi temsil ediyor? Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde oluşun neyi değiştirdi ya da bir şeyi değiştirdi mi? Özellikle diğer insanların kariyerleriyle karşılaştırırsak. Bu düşünce tarzı sağlıklı mıdır bilmiyorum. Ama itiraf etmeliyim ki zaman zaman bu meslekleri aklımdan geçirdim. Ama bu gece... Bu gece... (Konuyu değiştirir). [Esir İngiliz askerlerinin kıdemlisi, Japonlar için inşa ettikleri zorluklarla tamamlanmış demiryolu köprüsünün üzerinde, kampın Japon komutanına hayatının muhasebesini yapıyor.]
Zheng: Sizin seçimlerinizin sonuçları öngörülemez.
Glenn Motch: Amerikan
siyasal sistemi hakkında bilmeniz gereken bir şey var, Bay Zeng. Paranız varsa,
hiçbir şey öngörülemez değildir. [Amerikalı zenginle Çinli zenginin hoş
sohbeti.]
[Marty Huggins, iki zengin
işadamı tarafında bir kukla olarak iş görmesi için, Kongre seçimlerine aday
gösterilmiştir. Akşam yemeğinde ailesiyle samimi bir konuşma yapmak ister. İşte
sonuç:]
Marty Huggins: Ee,
oğullarım, çatalı bıçağı bırakı. Sizlerce kısacık bir şey konuşmak istiyorum.
Bu kısa zamanı artık medyanın hayatımızı didik didik araştıracağını söylemek
için istedim. Bu yüzden, hakkında konuşmak istediğiniz her hangi bir şey varsa…
Sırlar ya da hikâyeler ya da küçük yalanlar… İşte şimdi, onu masanın üzerine
koymanın [anlatmanın] zamanıdır, tamam mı? Ve eğer bana söylerseniz, bana ve
annenize söylerseniz… Size kızmayacağız.
[İÇ GEÇİRMELER]
Babasının Sağında Oturan
Oğul: Okulda Tanrı’nın adını saygısız bir biçimde andım.
Marty Huggins: Mm-hm.
Pekala, öfkelenmeyeceğime söz verdim ve öfkeli değilim.
Mitzi Huggins [Anne]: Tamam.
Güzel.
Babasının Solunda Oturan
Oğul: Hayvanat bahçesine [petting zoo] gittim ve bir keçinin penisimi
yalamasına izin verdim.
Mitzi Huggins: Ne? Sen ne --?
Marty Huggins: Şimdi, benim --
Mitzi Huggins: Şimdi, tatlım.
Az önce kızmayacağına söz vermiştin, tamam mı? Onlar sadece—Dürüst olmaya
çalışıyorlar.
Marty Huggins: Tamam. Belki bu – Ümid ederim ki, öyledir.
Babasının Sağında Oturan
Oğul [Şimdi solunda oturmaktadır, çekim hatası J]: Sokağın sonunda oturan yaşlı motosikletliyle bira içtim ve o, yaşlı
karısının memesine dokunmama izin verdi.
Marty Huggins: Aman Yarabbim.
Mitzi Huggins: Ah. "Göğüs."
Babasının Solunda [şimdi
sağında] Oturan Oğul: Alış-Veriş Merkezine gidip bir merdivenin altına
saklandım ve kadınların etek altı fotoğraflarını çektim. Şimdi yatağımın
altında bir defter dolusu tatlı su kaplumbağası fotoğrafım var.
Başta Babasının Solunda Bir
Çekim Hatası Sonucu Artık Sağında Oturan Oğul: Bir keresinde k.. deliğime bir
ateş böceği soktum.
Marty Huggins: Neden?
Başta Babasının Solunda Bir
Çekim Hatası Sonucu Artık Sağında Oturan Oğul: Osuruklarım parlasın diye.
Marty Huggins: Ah, Tanrım.
Başta Babasının Sağında Bir
Çekim Hatası Sonucu Artık Solunda Oturan Oğul: Bir köpeği tıraş ettim ve
tüylerini büyük bir adamınki gibi görünsün diye t..klarıma yapıştırdım.
Marty Huggins: Ah, Tanrım.
Mitzi Huggins: “The Price ls
Right” (Fiyat Doğru) yarışmasının sunucusu Drew Carey’yi düşünerek kendimi
tatmin ettim.
Marty Huggins: Tanrım. Tamam,
bu kadarı yeter. Lütfen durun.
***
Cam Brady: Kalbim güm güm
atıyor. Tıpkı kurutma makinesindeki bir telefon rehberi gibi.
Cockneys vs. Zombies (2012)
Ray Macguire: Halinize bakın. Motosikletteki küllük kadar faydalısınız. [Gidişatlarını beğenmediği, yirmilerinin başındaki iki erkek torununa söylüyor.]
Crimes and Misdemeanors / Suçlar ve Kabahatler (1989)
Ben: Eninde sonunda, bizim için
nelerin gerçek, derin ve kalıcı olduğunu ve nelerin anlık
keyiflerden ibaret olduğunu idrak ederiz.
***
Ben: Sen dünyayı sert, değersiz ve acımasız
bir yer olarak görüyorsun. Bense ahlâki bir yapıya, merhamete
ve yaşadığımız her şeyi daha anlamlı hale getiren yüce bir gücün varlığına
inanıyorum. Başka türlü de nasıl yaşanır bilmiyorum. Ayrıca seni
tanıyorsam, senin de içten içe bu duyguları paylaştığına eminim.
***
Prof. Louis Levy: Binlerce yıllık çabaya
rağmen, Hâlâ tam anlamıyla sevecen bir Tanrı imajı oluşturmayı
başaramadık. Bu bizim kapasitemizi aşıyor.
***
Prof. Louis Levy: Biraz düşününce, âşık olduğumuz
zamanlar ne garip paradokslar içine sürüklendiğimizi
görebilirsiniz. Bu paradoksu oluşturan şey, aşık olduğumuz
zamanlarda, çocukluğumuzda bağlandığımız bazı insanları, yeniden elde etme
çabası içine girmemizdir. Ama aynı zamanda, âşık olduğumuz bu
kişiden, kendisini özdeşleştirdiğimiz insanların, geçmişte yapmış
oldukları hataları da tamir etmelerini bekleriz. Aşkın içindeki garip
tutarsızlık da buradadır işte: Geçmişe dönme girişimi ve geçmişi bozma
girişimi aynı anda ...
***
Sol Rosenthal: Bir seçim yapmam
gerekirse, Tanrı'yı her zaman gerçeğe tercih ederim.
***
Prof. Louis Levy: Şunu hiç
unutmamalıyız: Daha doğar doğmaz, bizi hayatta kalmaya ikna
edecek çok büyük bir sevgiye ihtiyaç duyarız. O sevgiyi bir kez elde
ettik mi, bize daima eşlik eder. Ama evren soğuk bir yerdir. Onu
duygularımızla dolduran bizleriz. Yine de bazı şartlar altında, artık
buna değmeyeceği hissine de kapılabiliriz.
***
Cliff Stern: İnsanlar neden intihar ederler
anlamam. Büyüdüğüm yer olan Brooklyn'de, tanıdığım herkes fazlasıyla
mutsuzdu. Yine de hiç kimse intihar etmezdi.
***
Halley Reed: Düşünüyorum da, insan geliştirmeye
çalıştığı bir felsefi sistem üzerinde, ne kadar ayrıntılı bir çalışma
yaparsa yapsın mutlaka eksik bir şeyler kalıyor.
***
Judah Rosenthal: Tanrı'ya
inanıyorum. İnanıyorum. Çünkü Tanrı olmasa, dünya lağım çukuruna
dönerdi.
***
Cliff Stern: En son bir kadının içine girdiğimde
Özgürlük Anıtı'nı geziyordum.
***
Rita: Tam sana göre birini tanıyorum.
Wendy: Kim?
Rita: Zeki, çekici biri.
Wendy: Ama bir sorun var, değil mi? Söyle hadi.
Rita: Bir sorun var. Şu an hapiste. Ama bu, çok
da büyük bir sorun değil.
Wendy: Rita, emin ol bu çok büyük bir sorun.
Rita: Borsada biraz düzenbazlık yapmış, o
kadar. Adam çok zengin. Ve yakında hapisten çıkacak. Çok
yakında. Birkaç yıl.
Wendy: İyi halden demek istiyorsun herhalde.
***
Halley Reed: Bu mektubu sana geri vermek istiyorum.
Cliff Stern: Bu benim yazdığım tek aşk mektubu.
Halley: Çok güzel. Sadece, ben o kişi değilim.
Cliff: O kadar da güzel yazamamışım demek
ki. Büyük bölümünü James Joyce'tan araklamıştım. Muhtemelen, neden
sürekli Dublin'den bahsettiğimi merak etmişsindir.
***
Judah Rosenthal: Gerçek dünyada bahaneler üretir,
yaptığımız hataları inkâr ederiz. Aksi halde yaşayamayız.
***
Prof. Louis Levy: Hepimiz, hayatımız boyunca bazı
seçimler yapmak durumunda kalırız: Ahlaki seçimler. Bazıları
sıradan, bazılarıysa hayati seçimler. Ama her hâlükârda bizi biz
yapan seçimler. Ne de olsa son tahlilde, her insan yaptığı seçimlerin
toplamıdır. Olaylar hiç ummadığımız bir biçimde hatta adaletsizce
gelişebilir. Öyle ki, varoluşun tasarımında insanoğlunun mutluluğunun
hiç hesaba katılmamış olduğunu bile düşünebilirsiniz. Çünkü sadece
biz, sahip olduğumuz sevme kapasitesiyle, bu kayıtsız dünyaya anlam
kazandırabiliriz. Lâkin pek çok insan, mutluluğun peşinde inatla
koşmaya devam ediyor. Ve bazen ona ulaşıyor da. Basit şeyler
sayesinde; aile gibi, iş gibi. Ya da gelecek nesillerin
daha anlayışlı olma umudu gibi.
Crow; The / Ölümsüz Aşk (1994)
Eric Drevan: Anne; tüm çocukların dudaklarında ve
kalplerinde Tanrı'nın adı yerine geçer. [Uyuşturucu bağımlısı anneye söylüyor]
Dark Knight Rises; The / Kara Şövalye Yükseliyor (2012)
Birinci Adam: Belediye Başkanı onu baharda kovacak.
İkinci Adam: Gerçekten mi? Ama adam bir kahraman.
Birinci Adam: Savaş kahramanı. Barış dönemindeyiz. [Emniyet
Müdürü hakkında dedikodu yapıyorlar.]
Adam: Erkek arkadaşını da mı getirdin?
Selina: Etrafımda benim için kapı açan birilerinin olması
hoşuma gidiyor.
***
Bir Broker: Burası borsa. Burada çalacak para olmaz.
Bane: Öyle mi? Peki siz niye buradasınız? [Silahlı
adamlarıyla borsa binasını basan Bane’in tespiti.]
Bane: Barış seni güçsüz düşürmüş. Zafer seni mağlup etmiş. [Sekiz
yıldır ortalarda görünmeyen Batman’i pataklarken…]
***
Bane: Bu hapishanenin dünyadaki en kötü yer olmasının bir sebebi var: Umut. Yüzyıllar boyunca buraya çürümeye atılan herkes yukarıdaki küçük ışığa bakıp özgürlüğe tırmanmanın hayalini kurdu. Öyle kolay ve basit ki. Gemi kazazedelerinin kontrol edilemez susuzluk yüzünden deniz suyuna yönelmeleri gibi... Çabalarken pek çok kişi öldü. Umut olmadan gerçek
anlamda çaresizliğe düşülmeyeceğini burada öğrendim. [Bruce Wayne’e bir
zamanlar yaşadığı yer altı hapishanesinin yukarı açılan bacasını tanıtırken.]
***
Kıdemli Mahkum: Ölümden korkmuyorsun. Bunun seni
güçlendirdiğini sanıyorsun. Aslında bu düşünce seni zayıflatıyor.
Bruce Wayne: Neden?Kıdemli Mahkum Mümkün olandan daha hızlı nasıl hareket edebilirsin? Mümkün olandan daha uzun süre nasıl dövüşürsün? İnsan ruhunun en güçlü dürtüsü olmadan: Ölüm korkusu…
***
Komiser Gordon: İnsanlar kendilerini kurtaran kahramanın kim olduğunu bilmesinler mi?
Batman: Herkes kahraman olabilir. Küçük bir çocuğu teselli etmek için üstüne palto örtmek gibi basit bir şey yapıp, dünyanın sonu olmadığını söyleyen bir adam bile.
Deliverance / Kurtuluş (1972)
Lewis: Bazen bir şey bulabilmen için kaybolman
gerekir.
Duel in the Sun / Kanlı Aşk (1946)
Lewton 'Lewt' McCanles: Silahın yok diye seni vurmayacağımı mı sanıyorsun?Jesse McCanles: Yo, Lewt. Bu tür meziyetleri asla sana yakıştırmam. [Jesse ve Lewt kardeşler. Jesse eyaletin valiliğine oynayan bir yargıç, Lewt cinayet işlemiş bir kanun kaçağı. Paylaşamadıkları ise yarı Meksikalı Pearl Chavez isimli güzel bir kadın.]
Expendables 2; The / Cehennem Melekleri 2 (2012)
Barney Ross: Neden aramızda
yaşamayı en çok isteyen ve en çok hak eden ölüyor da yaşamayı hak etmeyenler
hayatta kalıyor. Bundaki mesaj nedir? [Ekibin, öldürülen en genç elemanı için
mezarı başında söyledikleri.]
***
Gunner Johnson: Şimdi ben
kimin başının etini yiyeceğim?
Yin Yang: Başka bir azınlık
mensubu bulursun. [Bir iş için ekipten ayrılan Çinli dosta sorulan soru ve
alınan yanıt. Çinli film icabı ABD vatandaşı olunca azınlık oluyor herhalde.]
***
Barney Ross: Rest in pieces.
(Parçalar halinde yatsın) [Gövdesini kurşunla doldurdukları bir düşmanın ardından
“Rest in peace” (R.I.P. / Huzur içinde yatsın) temennisini anımsatan bir
gönderme yapıyor.]
***
Trench: I’m back. (Döndüm) [Trench’i
Arnold Schwarzenegger oynuyor. 1991 tarihli “Terminator 2: Judgement Day”
filmindeki ünlü repliği “I will be back” (Geri döneceğim.)’e bir gönderme:
Verdiği sözü tuttu nihayet.]
Four Weddings and a Funeral / Dört Nikâh Bir Cenaze (1994)
Gareth: Evlilik hakkında yeni bir teorim var. İki insan aşık olur, beraber yaşarlar ve günün birinde aniden konuşacak bir şey kalmaz. Hiçbir şey. Birbirlerine söyleyecek tek bir şey dahi düşünemezler. İşte bu: Paniktir. Sonra birden, erkeğin aklına bu çıkmazdan kurtulmak için bir fikir gelir.
Charles: Ki o da?
Gareth: Ona evlenme teklif etmek.
Charles: Dahiyane! Dahiyane!
Gareth: Birden bire hayatlarının sonuna kadar konuşacak bir şeyleri olur.
Charles: Yani bu sadece utanç verici sessizlikten kurtulmak için bir yol.
Gareth: Nihai sohbet başlatıcı (icebreaker).
***
Henrietta: İnsanlara bir şans ver. "Mutlaka evlenmeliyim" diye düşünmemelisin ama bir ilişkiye "Mutlaka evlenmemeliyim" diye de başlamamalısın. ["Seri tek eşli" olarak nitelendirdiği eski sevgilisi çapkın Charles'a söylüyor.]
***
Tom: İnsanların seni salak bilmesinin büyük getirisi: Sana karşı daha az kuşkucu oluyorlar.
Giant / Devlerin Aşkı (1956)
Leslie Benedict: Sıkı dur. Jordy doktor olmak istiyor.
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ne istiyor?
Leslie Benedict: Doktor olmak istiyor. Çok kararlı.
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ölümü çiğnese daha iyi! Onun ne iş yapacağı belli. Leslie Benedict: Ama yapmayacak işte. Senin için canını verir, ama hayatını sana göre yaşamayacak. Çok da haklı. [Jordy, Bick ve Leslie'nin üç çocuğundan tek erkek olanı. Babası onun çiftliğin yönetimini devralmasını istiyor. Ama...]
Gone With The Wind / Rüzgâr Gibi Geçti (1939)
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ne istiyor?
Leslie Benedict: Doktor olmak istiyor. Çok kararlı.
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ölümü çiğnese daha iyi! Onun ne iş yapacağı belli. Leslie Benedict: Ama yapmayacak işte. Senin için canını verir, ama hayatını sana göre yaşamayacak. Çok da haklı. [Jordy, Bick ve Leslie'nin üç çocuğundan tek erkek olanı. Babası onun çiftliğin yönetimini devralmasını istiyor. Ama...]
Gone With The Wind / Rüzgâr Gibi Geçti (1939)
Scarlett O'Hara: Sanki üzerimde bir şey yokken nasıl
göründüğümü biliyormuş gibi bakıyor! [Kendisini ilgiyle izleyen Rhett Buttler
için.]
***
Ashley Wilkes: Dünyadaki en büyük acılara savaşlar
neden oldu. Bittikleri zamansa, kimse ne için yapıldığını anlayamadı. ***
Ateşli bir delikanlı: [Kışkırtıcı, kavgaya davet eden
bir tarzda] West Point'ten kovulduğunuzu duydum Bay Rhett Butler. Ve
Charleston'dakiler de sizinle görüşmek istemiyormuş! Aileniz bile!
Rhett: Tüm kusurlarım için özür dilerim.
***
Scarlet O'Hara: Seni tarif edecek kadar kötü bir
kelime bulamıyorum! [Aşkına karşılık vermeyen sevgiliye.]
***
Rhett Butler: Yeterli cesaretin varsa, itibarın
olmadan da yaşayabilirsin.
***
Scarlet O'Hara: Böyle şeylerden bahsetmemelisin.
Rhett Butler: Seni iki yüzlü seni. Bilmemi değil,
bahsediyor olmamı umursuyorsun.
***
Scarlet O'Hara: Ashley. Beni sevdiğini söyle.
Hayatımın geri kalanı için yaşama sebebim olsun.
***
Scarlet O'Hara: [Doğum sancısı artan arkadaşına]
Endişelenme Melly. Annem, "Her zaman doktor hiç gelmeyecekmiş gibi
gelir." der.
***
Gerald O'Hara: Hizmetindekilere karşı kararlı, ama
nazik olmalısın.
***
Rhett Butler: Şimdi olsa, yine aynı şeyleri yapardın.
Çaldığı için değil, hapse girdiği için üzülen hırsıza benziyorsun.
***
Scarlet O'Hara: Onu gerçekten seviyorsun, değil
mi?Ashley Wilkes: O, gerçeklik karşısında ölmeyen, tek rüyamdı benim.
In-Laws; The / Çılgın Dünürler (1979)
[Jean ve Vince Ricardo çifti, Carol ve Sheldon Kornpett çiftinin evinde yemek masasındalar. Jean ve Vince’in oğlu iki gün sonra Carol ve Sheldon’un kızıyla evlenecek. Vince ve Sheldon ilk kez karşılaşıyorlar. Ve Vince yüksekten sallıyor…]
Carol Kornpett: Guatemala'da ne kadar kaldın?
Vince Ricardo: Çok uzun. Cangıldaydım."Çalılık" diyorduk oraya. Yaklaşık dokuz ay. İnanılmaz şeyler gördüm. […] Kartal büyüklüğünde çeçe sinekleri var. Gerçekten. Akşamları, barakamın önünde durur, dev sineklerin çocukları alıp götürmesini seyrederdim. […]İnanılmazdı. Köylüler bağırarak ellerinde süpürgelerle sinekleri kovalardı. Çok acıklıydı. Dev sineklere süpürge sallarken çocukların ölüme gidişini seyretmek.
Carol Kornpett: Çok dehşet verici.
Sheldon Kornpett: Sineklerden bahsettiğine emin misin?
Vince Ricardo: Sinekler. Yerliler bir ad vermişler. José Grecos de Muertos: “Ölümün Flamenko Dansçıları.”
Jean Ricardo: Fotoğrafları bir türlü çıkmamıştı.
Sheldon Kornpett: Yazık. Görmeyi çok isterdim.
Vince Ricardo: Filme martini döküldü. Yoksa Pulitzer Ödülü benimdi. Dev sinekler günbatımına doğru kanat çırparken. Gagalarında minik esmer bebekler.
Sheldon Kornpett: Gaga mı? Gagalı sinekler mi?
Vince Ricardo: Hep aklımda. Şaşkınlıktan donup kalmıştım.
Carol Kornpett: Sen ne yaptın?
Vince Ricardo: Ne mi yaptım?
Carol Kornpett: Danışman olarak sineklere ne yaptın?
Vince Ricardo: Çalılıktaki bürokrasi elimi kolumu bağladı.
Sheldon Kornpett: Çalılıkta bürokrasi mi var? Vince Ricardo: Hem de ne bürokrasi. Örneğin şu sinekler. 1917 Avokado Kanunu'yla koruma altındalar.
Iron Sky (2012)
Renata Richter [Bir Nazi
güzeli]: Dünya hasta. Doktoru da biziz.
***
ABD Savunma Bakanı: Amerika
Birleşik Devletlerinin ayda hiçbir askeri faaliyeti yoktur.
Arap Olduğu Anlaşılan Bir BM
Temsilcisi: Peki, ya doğal kaynaklar faaliyeti? Amerika’nın ikisini ara sıra
nasıl karıştırdığını iyi
biliriz. [Sene 2018, yer Birleşmiş Milletler toplantısı. Diğer devletler ABD’nin
Ay’da bir şeyler karıştırdığından şüphelenmektedir. 28.10.2012 tarihi itibariyle
bu quote IMDb’de filmden alıntıların bulunduğu sayfada yok.]
***
ABD Başkanı: Adil bir
savaşta yenebildiğimiz tek adamlar bunlar mı? [Kendisi Sarah Palin’i andıran
bir kadın, yıl 2018, söz ettiği kişiler aydan gelen Nazi askerleri. Ve
28.10.2012 tarihi itibariyle bu quote de IMDb’de filmden alıntıların bulunduğu
sayfada yok.]
***
Vivian Wagner: Evrendeki en
küçük penise sahip olsa gerek. [Kendisinin tüm cilvelerini karşılıksız bırakan
yeni Nazi Führer’i Klaus’un uçurduğu “Götterdammerung / Tanrıları
Alacakaranlığı” isimli dev uzay gemisini görünce bunu söylüyor. Kendisi ABD
Başkanı’nın halkla ilişkiler müdiresi ve şimdi de ABD uzay gemisinin gaddar
kaptanı.]
Johnny Got His Gun (1971)
[I. Dünya Savaşı'nda bir cephede çok ağır biçimde yaralanan Joe'nun sadece zihni iş görmektedir. Zihninde çocukluğuna uzanan Joe pek iç açıcı hatıralarla karşılaşmaz.]
Joe: Baba, yardıma ihtiyacım var! Başım ciddi dertte ve yardıma ihtiyacım var! Baba, beni duydun mu? -Baba!
Joe'nun Babası: Seni duydum oğlum ama benim de kendi sorunlarım var. Sanırım bu dünyada sahip olduklarım... Bilirsin, aslında pek de iyi değil. Ev küçük, iş küçük,
gelir de az. Oğlum küçük. Yani işin özüne gelirsek, ben bir dev değilim oğlum. Etrafımdaki her şey, küçük, değersiz... Bu olta hariç. Her yıl kendim en iyi teli alıyorum. Bu verniği görüyor musun? Çin'den geliyor. Dünyada daha iyi bir vernik yok. Bu çubukları görüyor musun? Saf kehribar. Kasabada kimsenin böyle bir oltası yok. Bankacı Bay Letterman'ın bile. Hayatım o kadar fakir ki, bu olta dışında beni diğer insanlardan ayırabilecek hiçbir şey yok. Beni fark ettirecek bir şey, hiçbir şey yok. Bu yüzden bunu bu kadar çok seviyorum.
Joe: Onu beni sevdiğinden daha mı çok seviyorsun?
Joe'nun Babası: Tabi ki öyle! Senin ayırdedici ne özelliğin var ki? Hiç de sıradışı değilsin. [O zamanlar Çin malları kaliteleriyle anılıyormuş demek ki.]
***
Joe'nun Babası: Hayatın sorunu, eğer katılmazsan pek bir şey olamamandır.
Lady Vanishes; The / Bir Kadın Kayboldu (1938)
Gilbert: Babam bana zorda kalan bir hanımı asla yalnız bırakmamayı öğretti. Hatta annemle evlenecek kadar ileri bile gitti.
***
Dr. Hartz: Ben de Prag'dan Dr. Egon Hartz. Adımı duymuş olabilirsiniz.
Gilbert: Beyin cerrahı olan mı?
Dr. Hartz: Ta kendisi.
Gilbert: Önceki gün kabine bakanlarımızdan birisini ameliyat etmek için İngiltere'ye gitmiştiniz.
Dr. Hartz: Aa, evet.
Gilbert: Lütfen söyleyin. Bir şey bulabildiniz mi?
Dr. Hartz: Hafif bir serebral kontüzyon.
Gilbert: Bu hiç yoktan iyidir.
***
Gilbert: Bir doz striknin kadar popüler biriyimdir.
Dr. Hartz: O bile şekerle kaplanırsa yutulabilir.
Limitless / Limit Yok (2011)
Eddie Morra: Şu adamı
görüyor musun? Kısa süre önce ben de böyle görünüyordum. Kim uyuşturucu ya da
alkol problemi olmadığı halde böyle görünür? Yalnızca bir yazar.
Mr. Smith Goes to Washington (1939)
Yer Gösterici Çocuk (Richard Jones): Yeriniz burası
senatör. Kötü bir yer sayılmaz. Daniel Webster burada otururdu.
Jefferson Smith: Daniel Webster burada mı oturdu?
Yer Gösterici Çocuk: Sizin için bir örnek
olur. Tabii konuşma yapacaksanız.
Jefferson Smith: Ben sadece oturup dinleyeceğim.
Yer Gösterici Çocuk: Yeniden seçilmenin en iyi yolu.
[Yer gösterici çocuk, ABD Kongresi'nin yeni ve genç
üyesine salondaki yerini takdim ediyor.]
***
Jefferson Smith: Hiç oraya [eyaletime] gittin
mi? Her yerini karış karış
gezdim. Kendin görmelisin tabii. Ovalarda, yeşilliklere
yaslanan rüzgar, yavaşça akan
dereler, dağlardan fışkıran kaynaklar, bayırlardan aşağıya, güneşe
doğru giden sığırlar, kamp ateşleri, karlar ... Herkes bunu bir kez olsun
tatmalı. Babam haklıymış. O bunların hepsini yaşamış. Şöyle
demişti: "Oğlum, etrafındaki güzellikleri gözden kaçırma. "Her
ağaç, her kaya parçası, her karınca yuvası, her yıldız; doğanın bir
harikasıdır. Uzun, karanlık bir tünelden çıkıp gün ışığını
görünce insan ne kadar minnettar olur, farkında mısın?"
demişti. Sonra da eklemişti: "Hep, tünelden daha yeni çıktığını
düşün." Sen nerelisin?
Clarissa Saunders: Ben hep o tünelin içinde yaşadım.
Jefferson Smith: Yani burada mı?
(Washington D.C.'de mi?)
Clarissa Saunders: Baltimore'da. Tam bir şehirliyim.
Pirates of the Caribean: On Stranger Tides / Karayip
Korsanları: Gizemli Denizlerde (2011)
Barbossa: Kırk korsan, kırk gece
boyunca hazine düşü kursa, bu odadakilerin yanına bile yaklaşamazdı.
Red Shoes; The / Kırmızı Pabuçlar (1948)
Boris Lermontov: Neden dans etmek
istiyorsunuz? Victoria Page: Siz neden yaşamak istiyorsunuz?
Boris: Tam olarak nedenini bilmiyorum, ama zorundayım.
Victoria: Benim cevabım da bu işte.
***
Julian Craster: Affedersiniz. Buranın yetkilisi kim?
Adam: Pek bir fikrim yok. Öyle olduğunu düşünen 5 ya
da 6 kişi var.
***
Grischa Ljubov: Ama insan doğasını değiştiremezsin.
Boris Lermontov: Öyle mi? Sanırım bundan daha iyisini yapabilirsin.
Onu görmezden gelebilirsin.
***
[Yeni bir bale gösterisinin çalışmaları sürmektedir.
Besteci coşkulu, baş balerin endişelidir.]
Julian Craster: İlk gece [açılış gecesi] hiçbir şey
hayal etmeyecek misin?
Victoria Page: Evet, seyirci ile benim aramda bir
duvar.
Thor (2011)
Erik Selvig: Bütün cevaplara sahip
olmadığını anlamak, kötü bir şey değil ki. Doğru soruları sormaya
başlarsın.
Todo Sobre mi Madre / Annem Hakkında Her Şey (1999)
Manuela: Ama başarılı oldunuz.
Huma: Başarının ne tadı ne de kokusu vardır. Ve ona alıştığın zaman, sana hiç yokmuş gibi gelir.
***
Manuela: Anne babamızı seçemeyiz, sadece kabul ederiz.
***
Huma: Nina'sız yapamam, oynayamam. O uyuşturucuya bağımlı ama ben de ona bağımlıyım.
Tropa De Elite 2 - O Inimigo Agora É Outro / Elite
Squad : The Enemy Within / Özel Tim 2 (2010)
Silahlı İsyan Çıkaran Mahkûmlardan Biri: Ölmek
istemeyen varsa doğmasaymış. Tamam mı?
West Side Story / Batı Yakasının Hikâyesi (1961)
Bernardo: Burası o kadar mı güzel?
Anita: Orası ne kadar güzel? Neyimiz vardı?
Bernardo: Hala hiçbir şeyimiz yok, sadece daha pahalı. [New York'un kenar mahallesinde yaşayan iki Porto Rikolu genç tartışıyor. Burası ABD; orası Porto Riko]
Wicker Man; The / Lanetli Ada (1973)
Lord Summerisle: Oturun, Çavuş. Dizler kırıldığında
şokları hazmetmek daha kolaydır.
X-Men : First Class (2011)
Erik Lehnsherr (Magneto): Dikkatinin yarısını
normal görünmeye harcarken ancak diğer yarısını yaptığın işe
harcıyorsun. İleride hayatını kurtaracak bir noktaya parmak basıyorum
o kadar. Toplumun seni kabul etmesini bekliyorsun ama daha sen
kendini kabullenemiyorsun.
***
Charles Xavier (Profesor X): Shaw'u
öldürmek seni huzura kavuşturmayacak.
Erik Lehnsherr (Magneto): Aradığım şey hiçbir
zaman huzur olmadı.
***
Erik Lehnsherr (Magneto): Hiç görünüşünü
gizlemesi gereken bir kaplan gördün mü? [Mutantların dünyaya hükmetmeleri
gerekirken, insanların altında, yeteneklerini gizlemek durumunda kalacak
derecede dışlanmış bir konuma itildiklerini düşünüyor.]
Nikrom Çelik'in özgün derlemesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder