16 Ekim 2012 Salı

Sözler-im ( Kendimden Alıntılar )

Nikrom Çelik'in "veciz" sözler olduğunu düşündüğü bazı sözleri burada derlenmektedir :)
***
Zehirden Arınmanın (Detoksun) Temelleri: Bisküvi, çikolata, şeker, şekerleme, lolipop, lokum, baklava, kazandibi, keşkül, kaymaklı ekmek kadayıfı, şekerpare, helva, makarna, elma şekeri, reçel, kolalı/gazlı içecek, tuz, alkollü içecek, kırmızı et, pirinç pilavı, beyaz ekmek, her türlü kutulanmış meyve suyu, her tür cips, poğaça, fındık ezmesi, krem peynir, su böreği, sigara böreği, dondurma, turşu, sucuk, pastırma, kahve vb. YEME-İÇME-AZALT. Ve ters motivasyon maksadıyla Woody Allen'in şu sözünü duvarına as: "Yüz yaşına kadar yaşamak istemene sebep olan şeylerden uzak dur ki yüz yaşına kadar yaşayabilesin." {Ekim 2012}
***
Sağlama alınmamış çocuklar sağlam oluyor. {Yaz 2012}
***
Macar yönetmen Bela Tarr'ın 7 saat 1 dakika 36 saniye süren 1994 yapımı siyah - beyaz "Satantango / Şeytan Tangosu" filminden aklımda kalan: Çevresindekiler tarafından itilip kakılan ve görmezden gelinen kız çocuğu "oyun alanı" -aslında bir işkencehane- olarak boş bir binayı kullanmaktadır. Buradaki bir kirişe astığı pazar filesinde bir kediyi hapsetmiştir. Arada bir işkencehanesine gider ve kediyle, onu canından bezdiren cebelleşmelere girişir. Üzerindeki mutlak iktidarının tadını çıkarmak için kediyi fiziken ve ruhen ezer. Sonra bir gün yaşam mevhumundan büsbütün bıkar; kediye zorla fare zehirli süt içirir. Kedinin ölüsüyle yağmur altında saatlerce dolaşır. Bu dolaşma esnasında insanlarla iletişime geçme yönündeki iki cılız girişimi akamete uğrar (Çünkü onların yapacak daha önemli "iş"leri vardır). Bir yıkıntıya gider, bir avuç fare zehiri yer. Kedinin cesedine sımsıkı sarılıp ölmeye yatar. Ana-babalara, ana-baba adaylarına, çocuklarla çalışan mesleklerin erbaplarına ders olarak izlettirilmeli. Sevgisizlik ölüme - öldürmeye susatır insan evladını. [Filme 100 üzerinden 53; 10 üzerinden 5. Puanların çoğu özetlediğim bu akla ziyan bölüm için.] {Ekim 2012}
***
İlki 1974 tarihli olan Emmanuelle filmlerinde senaryo ve "geçim belası" gereği sergilediği çıplak bedeni ile bir kaç kuşak erkeğe hayal gücü takviyesi yapan Hollandalı aktris Sylvia Kristel, 60 yaşında kanserden öldü. {18 Ekim 2012}
"Yalan Dünya" dizisi hakkında: İnsanlarımız iyisiyle kötüsüyle biraz doğucul biraz da batıcıl yaşıyor. Kişilik farklılıkları ve kültürlenmenin farklı işleyişiyle "daha fazla batıcıl" ya da "daha fazla doğucul" saflara geçiyorlar. Kör topal da olsa batıcıl hayat tarzını yaşamında daha ön plana çıkarmış insanları en etkili biçimde "muhafazakar" / "dindar" düşünürler değil, Gülse Birsel eleştiriyor.
Üstelik "muhafazakar" / "dindar" düşünürlerin yazdıkları, konuştukları "ağırlıklı olarak batıcıl yaşam tarzını benimsemiş" kişilerin evine pek buyur edilmezken, Gülse Birsel'in dizileri o evlerin baş konuğu olarak karşılanıyor. Ülkemizdeki nispeten cılız "ağırlıklı olarak batıcıl" yaşam tarzlarının en etkili böcek ilacı metinlerin müellifi Gülse Birsel. Yalnııız; böcek ilacını belli bir habitata uzun süre ve çok miktarda (örneğin onlarca hafta boyunca haftada bir buçuk saat) tatbik edilirse, yalnızca o çevrenin "zararlıları"/"dejenereleri" yok olmaz; o çevrede/çerçevede kimse yaşayamaz hale gelir. Böylece batıcıl yaşamı toptan dışlamayı önerenlere güle oynaya ve tamamen iyi niyetlerle katkı sağlarsın. Ülkemin biraz fazla sağa yatmış tahterevallisinin sağ oturağına Paris'te hanımefendilik eğitimi almış "içeriden bir entellektüelin" gözlemlerinin ağırlığını eklersin. Kısacası, "Yalan Dünya"; "çaktırmadan" koyu muhafazakar; "Huzur Sokağı"nın yapamadığını/yapamayacağını yapıyor. (Kime diyorum :)) {21 Ekim 2012}
***
Yeni bir dünyanın eşiğindeyiz hissi verir bazı günler. Basit hayatlarımıza yeni bir umut kıvılcımı katar. Bayramlar da bu günlerdendir. Bayramın hepimizin için iyi şeyler getirmesini dilerim. {25.10.2012}
***
Okuduklarıma, dinlediklerime göre; toprağa girerken bedenimizde ne kadar az "içimde kaldı" olursa, gözümüz o kadar az arkada kalır(mış). {30.10.2012}
***
İngilizce has arabesk. Ses güzel, klip ilgi çekici, melodi "haunting". Lana Del Rey'den "Video Games". 28 milyondan fazla tıklanmış videosu. Ben yeni keşfettim. İşte intihar etmemek için birbirine bağlı iki neden: Biyolojinin/Azrailin zaten yapacağı bir şey için zahmete girme. Ayriyeten, yaşamda her an bir hoşluk keşfetme  ihtimali var. İmza: Poli Ana :) {30.10.2012}
***
Belki de sadece sormak yeterliydi. {31.10.2012}
***
İnternet tarayıcının indirme çubuğunun dolmasını bekleyen insanla çeşme başında kovanın dolmasını bekleyen insan benzer duygular içindedir. Özne olan insan, nesneleri kadar hızlı değişmiyor. Hisler asırlar boyunca benzer ya da aynı kalıyor. "Tarih tekerrürden ibarettir." sözüne bir de bu açıdan bakalım. Ortaya çıkardıkları duygular benzer olduğu için benzer şekillerde davranmayı ya da davranmamayı tercih ediyor insan. "Ders almak" ikinci planda, derslik duvarlarının arasında (ki ora da bile ne kadar?) kalıyor. {04.11.2012}
***
Okunacak, dinlenecek, söylenecek, yazılacak daha çok kelime kombinasyonu var. Konu hep insanın kendini anlatması olsa bile... {04.11.2012}
***
"Kendine gel! Ne bu hâlin?": Ablacığım, abiciğim... Belki ipe sapa gelmez bir "kendin"den uzaklaşmak için "bu hâl"de karar kıldı. Niye çattınız hemen kaşlarınızı? {05.11.2012}
***
Yalnızlıkta, içime yoğunlaşıyorum; acılaşıyorum. Bu acılık, insan ilişkilerine yönelmeye teşvik ediyor "ben"i. İnsanlarla oluşturduğum birleşim kümeleri seyrelterek genişletiyor "ben"i, acılığını alıyor. Lakin ilişkiler; güç gerektiren duygusal yatırımlar. Özsermayem yetmiyor uzun süre götürmeye. Koyulaşma başlıyor yeniden... Peki bu döngüde bir umut var mı? Var: Yaşıyorum; alternatifinden her zaman daha iyi. -i.t. [Tarihe bir not: Edebiyatımızda çok örneği bulunan "kötülermiş gibi yaparak yapılan yalnızlık güzellemesi" türüne bir katkı olarak yazmadım.] {06.11.2012}
***
Büyütmek için üzerine tıklayınız
"Ambalaja aldanmamalı." Hemen hemen herkesin hakkında fikir birliği içinde olduğu bir yargıdır. Yukarıdaki [yandaki] görsel, bu yargının nadiren karaya oturduğu bir alanı anımsatıyor: Fiziksel çekicilik şeklinde tezahür eden "ambalaj"ı. {07.11.2012}
***
Altına, gümüşe, bronza, elmasa, banknota vs. değerini atfeden insandır. Fakat insanın değeri (eğitimi için gereken miktar, tedavi masrafı, "kan parası" ...) yeri gelir kıymeti insandan menkul bu şeylerle ölçülür. Bu "saçma" dünyada yaşarken neye, neden, ne kadar kıymet verdiğimiz üzerine zaman ayırıp düşünelim. Dikkati elden bırakmamakta, sonradan çok üzülmemek adına, fayda var. {08.11.2012}
***
Mustafa Kemal ATATÜRK: Toplumunu oluşturan insanların %99,9'unun çok ilerisindeydi. Onu daha yeni yeni ve yavaş yavaş anlar gibi oluyoruz. Cumhuriyeti kurar kurmaz üniformasını çıkarmasının sebebini daha iyi anlasaydık bu kadar çok vakit kaybetmeyebilirdik. İyi yürekli bir adammış vesselam. {10.11.2012}
***
Mustafa Kemal ATATÜRK gibi hem zekayı, hem cesareti, hem de iyi yürekliliği bir bünyede toplayan dehalar ancak olağanüstü dönemlerde yönetime geliyorlar/gelebiliyorlar/talip oluyorlar. Taşları yerine oturtup sırayı sonraki nesillere veriyorlar. Toplumlarının çok ilerisinde bir dimağa sahip olduklarından, "emanet ettikleri" eserlerinin karşısında torunlarının davranışı biraz şu görüntüyü andırıyor: Muz (idealler/hedefler) kafesin dışına, tavana asılmış. Kafesteki primatın önüne birleştirip muza ulaşabileceği çubuk parçaları konulmuş. Primat bir ideallere (muza) bir araçlara (değnek parçalarına) bakıyor. Çözecek ama... Daha çok kaliteli adam, olağanüstü dönemleri beklemeden yönetime talip olmalı. Üstelik illa ki deha olmaları gerekmiyor. Sonuçta yardımlaşmak diye bir şeyi de keşfettik değil mi? Umutluyum; çocuklar ve gençler var. Onlara fikir namusunu yaşatarak öğretmek başlangıç için iyi bir adımmış gibime geliyor. {10.11.2012}
***
Diş macunu tüpünün, ağzına yakın kısmını buruşturulmuş kağıt topağı haline gelene, ağızdan uzaklaşan kısmı karton kalınlığına incelene kadar sıkmayı insanın davranış repertuarından çıkaracak kadar gözü doyuran servet miktarı en az ne kadardır? Ya da böyle bir sınır yok mudur? Eğer yok ise bu türe özgü içgüdüsel bir davranış mıdır? İşte bütün mesele :) {10.11.2012; 00:14; diş fırçaladıktan sonra gelen "dank" sesi}
***
kuş: sesli çiçek. {16.11.2012}
***
"Arabesk denilen iğrenç şeyi sevmemek vatanseverlik, sevmek ise vatan hainliğidir bana göre." - Fazıl Say > 1. Yorum (Özet Yorum): Boş laf. 2. Yorum: Vatan denen soyut kavramı somutlaştıran onda sevdiğimiz / onda mevcut sevdiğimiz şeyler ve kişilerdir. Anne, baba, kardeş, sevgili, yâr, ağacı, ırmağı, çiçeği, kuşu, türküsü, çalgısı, ... vesaire. Vatan bunların bir toplamıdır aslında ya da başka bir ifadeyle hepsinin oluşturduğu bütünün adı. Vatanın herhangi bir parçasını sevmekten dolayı kimse hain olmaz / olamaz. "Günü geldiğinde" / "gerektiğinde"; vatan için büyük fedakarlık yapacak olan kişi, olur olmaz her yer ve zamanda onda sevmediklerini sayıklayan biri(leri) değil de, ondaki bir şeyleri seven kişi(ler) olacaktır kanaatimce. {Fazıl Say-giller, ülkemizdeki modernleşme çabalarına her zaman İslamcı düşünürlerden/politikacılardan daha güçlü darbeler vurmuştur. Çünkü "içeriden" vururlar ve kibir akar hâl ve hareketlerinden. O kadar şiirini "bestelediği" Nazım Hikmet'den "sevgiyle eleştirmek" konusunda hiç bir şey kapmamış, galiba Say.} {17.11.2012; 00:14}
***
" 'Haksızlık, ancak ben ondan faydalan(a)mıyorsam haksızlıktır' diye düşünen ve böyle düşündüğünün farkında olmayanlar" kümesi. Hepimiz bazen bu kümenin elemanı olduk. -i.t. {18.11.2012}
***
Tembel: Uyanıklık halinin işlevinin, devamlı uyku halinin neden olabileceği yatak yaralarını önlemek olduğuna inanan -ve de bu inancı doğrultusunda yaşaması için, gayret göstermesi gerekmeyen- kişi :) {30.11.2012}
***
Bazen zamanın daha çabuk geçmesini dileyerek hayata karşı günah işleriz (Şu sınavlar bir geçse, şu kış geçse, emeklilik gelse ...). Bu günahkâr çabuklamalar içinde az sayıdaki masumane olanlara bir örnek: Kitabı okumaya devam edebilmek için içinde bulunduğunuz taşıtın tünelden bir an önce çıkmasını dilemek. Elinizdeki kitabın sayfaları üzerine harflerle nakşedilmiş yaşam(lar)ı yaşamaya devam etmek istediğimiz için masumuzdur o sırada. {04.12.2012}
***
Sincanlı Hamlet: La olsa nee, olmasa ne ...na goyiiim. {10.12.2012}
***
Askere gitmemek için Alman vatandaşı bir Türk ve aynı zamanda menajeri olan Eliz Sakuçoğlu ile Almanya'nın Bavyera Eyaleti'ndeki Passau şehrinde 10.10.2008'de gözlerden uzak göstermelik bir nikah kıyan ve bunu "hayranlarından gizleyen", bedelli askerlik kanunu çıkınca ücreti mukabili askerliğini "yaptıktan" sonra gözlerden uzakta, Diyarbakır'ın Hazro köy-ilçesinde, boşanan (2012) 07.03.1980 Karadeniz Ereğli doğumlu Murat Boz, HalkBank'ın Paraf Card reklamlarında görünmeye başlayalı bir hafta oldu - reklam TV kanallarında dönmeye devam ediyor. Ve Acun Ilıcalı'nın yapımcısı olduğu "O Ses Türkiye" ses yarışmasında Hadise, Hülya Avşar ve Mustafa Sandal ile birlikte jüri üyesi... Bu bana şunu düşündürtüyor: Değerlerin yeniden değerlendirilmesinin vakti gelmedi mi? Bu bağlamda ilk değerlendirilecek değerlerden bazıları belki şunlar olabilir: "Her Türk asker doğar"; "Dürüstlük, doğruluk"; "HalkBank -şimdilik- Devlet Bankası'dır, Türklerde çok köklü bir devlet geleneği vardır", "Hukuka uygunsa sorun yoktur" ... {10.12.2012}
***
Hepimiz için, kısa nostalji seansları dışında, eskilerini aratmayacak bir yıl olsun :) {31.12.2012}
***
Sahibi tasmasını çözer çözmez parkın bir o köşesine bir bu köşesine müthiş bir enerjiyle koşturmaya başlayan küçük köpek tüm insanların dikkatini üzerine çekti. Herkese bir şeyler duyumsattı, düşündürdü bu görünüm. Takip eden 'Bir haftadır biriktirdiği yaşamı bir kerede yaşıyor sanki. Biz de böyle değil miyiz? Yaşamımızı hafta sonuna, yaz tatiline falan ertelemiyor muyuz?' iç konuşmasıyla seyreliveren bir sevinç duydu Salih. -Yazılamamış romanların giriş cümleleri Nu. 1 {25.01.2013}
***
"Niye Roma rakamları da Latin harfleri?" İşte buydu Hakan'ın resmi söyle mi ilk sorgulayışı. Sonra "Milat ne kardeşim, açık açık söylesenize şunu 'İsa'dan önce / İsa'dan sonra' diye" çıkışı geldi. İyiden iyiye muhalif oluyordu sisteme mahallenin orta yaş grubundaki kadınları arasında "nalburun oğlu" mahlasıyla tanınan Hakan. - Yazılamamış romanların giriş cümleleri Nu. 2 {26.01.2013}
***
"Herşey yüzde elli ihtimalledir." dedi Nilgün. "Sayısal Loto'nun büyük ikramiyesini kazanma olasılığın on üç milyonda birdir." diye yanıtladı Tuğrul. "Ama aslında yüzde ellidir, ya çıkar ya da çıkmaz" karşılığını verdi Nilgün. "Matematik bu kızım, yok öyle bir şey!" dedi Tuğrul. "Kalbin hesabı öyle olmaz." dedi Nilgün. "Al bi' saçmalık daha... Kalp beynin emrindeki bir organıdır. İlkokulda öğretmediler mi?" dedi Tuğrul, müfredatı kendi tarafında hissetmenin tepeden bakan rahatlığıyla. "Senin niyetin anlamak değil ki..." diyecekti Nilgün. 'Anlamak' kelimesinin 'n' harfinin ikinci ayağı dişiyle dilinin arasından yeni kurtulmuştu ki kırk-elli metre ötede acı bir frenle duran otomobile yöneldi dikkati. - Yazılamamış romanların giriş cümleleri Nu. 3 {27.01.2013}
***
Gerçek; bilene göre değişir. [ya da] Gerçek; bir "şey"in, konuşan kişinin anlayışına göre yapılmış tasviri. {09.02.2013}

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder