28 Ekim 2012 Pazar

Film Replikleri (Movie Quotes) Seçkisi

39 Steps; The / 39 Basamak (1935)
İskoç Köylüsü Adam: Taşrayı Tanrı yarattı. [Adamın karısı kendisinden çok genç ve şehirde yaşamanın hayalini koruyor]

An Education / Aşk Dersi (2009)
Jenny Mellor: Artık bizi eğitmeniz yetmiyor Bayan Walters. Bunu neden yaptığınızı söylemek zorundasınız. [16 yaşındaki lise öğrencisi Jenny, tekdir edilmek üzere çağrıldığı okul müdiresine neden eğitim alması gerektiğini soruyor. Yıl 1961; yer Büyük Britanya.]

Anatomy of a Murder / Bir Cinayetin Tahlili (1959)
Teğmen Frederick Manion: [Karakol duvarındaki panoda bulunan uçluların fotoğraflı “aranıyor” ilanlarına bakarak] Arananlar: İlk On. En iyi giyinen on kadın, en iyi on takım, en sevilen on şarkıdan sonra şimdi de arananların ilk on listesi.
Paul Biegler: Küçümseme. Amerikan rüyası bu işte. O çocuklar sivrilmiş.
***
[Avukat Biegler, müvekkilinin tecavüze uğrayan genç ve güzel karısı ile olay gününü konuşuyor.]
Paul Biegler: Bir kadın, bir erkeğin ona ilgi duyduğunu içgüdüsel olarak hissetmez mi?
Laura Manion: Hisseder tabii, ama neredeyse bütün erkekler bana ilgi duyar. Çocukluğumdan beri. Mesela sen de bana ilgi duyuyorsun.
***
Paul Biegler: Karın çok güzel bir kadın.
Frederick Manion: İnsan zamanla karısının görünüşünü kanıksar.
Paul: Evet, öyle oluyordur herhalde.
***
Yargıç Weaver: Beni tanımayanlar için, adım Weaver. Eyaletin güneyindenim ve Yargıç Maitland geçirdiği ağır hastalığı atlatana kadar davalara ben bakacağım. Herhalde yöntemlerim üstünde uzun uzadıya durmaya gerek yok. Bütün yargıçlar birbirine benzer. Bir tek hazım sorunları veya kürsüde uyuma eğilimleri konularında farklılık gösterebilirler. Şahsen ben her şeyi rahatça hazmederim. Ve ara sıra içim geçmiş gibi görünse de kolayca uyandığımı göreceksiniz. Hele iyi bir avukat, hukukun ince bir noktasıyla beni hafifçe dürterse.

Avengers; The / Yenilmezler (2012)
Thor: Loki bir esir.
Nick Fury: Öyleyse neden bu gemide bulunmayı isteyen tek kişi oymuş gibi hissediyorum?
***
Thor: Loki ile bitmemiş bir işim var.
Clint Barton: Sahi mi? Sıraya gir.

Beginners / Aşkın Halleri (2010)
Hal Fields: Diyelim ki, çocukluğundan beri bir aslanın olsun istiyorsun. Ve bekliyorsun, bekliyorsun ama aslan gelmiyor. Onun yerine bir zürafa geliyor. Yalnız mı kalırdın yoksa zürafayla olmayı mı tercih ederdin?
Oliver Fields: Aslanı beklerdim.
Hal Fields: Bu yüzden senin için endişeleniyorum.
[Kanser hastası yaşlı bir adam, kadınlarla uzun süreli ilişki kuramayan oğluyla konuşuyor.]

Best Exotic Marigold Hotel; The / Hayatımın Tatili (2011)
Jean Ainslie: Kırkıncı evlilik yıl dönümümüz için ne yapacağımıza henüz karar vermedik.
Madge Hardcastle: Belki bir dakikalık sessizlik. [Çok konuşan sevimsiz yol arkadaşını susturma cümlesi.]
***
Madge Hardcastle: Ben yaşlanmak istemiyorum. Bakıma muhtaç olmak istemiyorum. Toplum tarafından dışlanmak göz ardı edilmek istemiyorum. Uçak kaçırıldığında ilk serbest bırakılanlardan olmak istemiyorum. [Madge, bir çok evlilik yapmış yaşlı bir dul.] 
***
Evelyn Greenslade: Tehlikeyi göze almayan hiçbir şey yapamaz. Hiçbir şeye sahip olamaz. Gelecek hakkında bildiğimiz tek şey farklı olacağıdır. Belki de korktuğumuz şey geleceğin aynı olmasıdır. […] Bir dostun söylediği gibi: “Her şey sonunda yoluna girer. Eğer girmezse, güvenin bana, daha işin sonuna varmadık demektir.”

Breaker Morant (1980)
Peter Handcock (?): Önce boyumuzu ölçme inceliği gösterebilirlerdi.
Harry 'Breaker' Morant (?): Pek şikayet aldıklarını zannetmem. [Kurşuna dizilmeyi bekleyen iki "savaş suçlusu"nun, hapishane duvarının hemen ardında yürütülen tabut imalatı hakkındaki küçük sohbeti.]

Bridge on the River Kwai; The / Kwai Köprüsü (1957)
Albay Nicholson: Düşünüyordum da... Yarın, hizmetimin 28. yılını doldurmuş olacağım. Barışta ve savaşta 28 yıl. Bu sürenin 10 ayından fazlasını evimde geçirmedim. Yine de, iyi bir hayatım oldu. Hindistan'ı sevdim. Başka türlü olsun istemezdim. Ama bazen... Birdenbire farkına varıyorsun ki sona başlangıçtan daha yakınsın. Ve düşünüyorsun... Kendine şunu soruyorsun: Hayatının tümü neyi temsil ediyor? Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde oluşun neyi değiştirdi ya da bir şeyi değiştirdi mi? Özellikle diğer insanların kariyerleriyle karşılaştırırsak. Bu düşünce tarzı sağlıklı mıdır bilmiyorum. Ama itiraf etmeliyim ki zaman zaman bu meslekleri aklımdan geçirdim. Ama bu gece... Bu gece... (Konuyu değiştirir). [Esir İngiliz askerlerinin kıdemlisi, Japonlar için inşa ettikleri zorluklarla tamamlanmış demiryolu köprüsünün üzerinde, kampın Japon komutanına hayatının muhasebesini yapıyor.]
Campaign; The / Kampanya (2012)
Zheng: Sizin seçimlerinizin sonuçları öngörülemez.
Glenn Motch: Amerikan siyasal sistemi hakkında bilmeniz gereken bir şey var, Bay Zeng. Paranız varsa, hiçbir şey öngörülemez değildir. [Amerikalı zenginle Çinli zenginin hoş sohbeti.]
***
[Marty Huggins, iki zengin işadamı tarafında bir kukla olarak iş görmesi için, Kongre seçimlerine aday gösterilmiştir. Akşam yemeğinde ailesiyle samimi bir konuşma yapmak ister. İşte sonuç:]
Marty Huggins: Ee, oğullarım, çatalı bıçağı bırakı. Sizlerce kısacık bir şey konuşmak istiyorum. Bu kısa zamanı artık medyanın hayatımızı didik didik araştıracağını söylemek için istedim. Bu yüzden, hakkında konuşmak istediğiniz her hangi bir şey varsa… Sırlar ya da hikâyeler ya da küçük yalanlar… İşte şimdi, onu masanın üzerine koymanın [anlatmanın] zamanıdır, tamam mı? Ve eğer bana söylerseniz, bana ve annenize söylerseniz… Size kızmayacağız.
[İÇ GEÇİRMELER]
Babasının Sağında Oturan Oğul: Okulda Tanrı’nın adını saygısız bir biçimde andım.
Marty Huggins: Mm-hm. Pekala, öfkelenmeyeceğime söz verdim ve öfkeli değilim.
Mitzi Huggins [Anne]: Tamam. Güzel.
Babasının Solunda Oturan Oğul: Hayvanat bahçesine [petting zoo] gittim ve bir keçinin penisimi yalamasına izin verdim.
Mitzi Huggins: Ne? Sen ne --?
Marty Huggins:  Şimdi, benim --
Mitzi Huggins: Şimdi, tatlım. Az önce kızmayacağına söz vermiştin, tamam mı? Onlar sadece—Dürüst olmaya çalışıyorlar.
Marty Huggins:  Tamam. Belki bu – Ümid ederim ki, öyledir.
Babasının Sağında Oturan Oğul [Şimdi solunda oturmaktadır, çekim hatası J]: Sokağın sonunda oturan yaşlı motosikletliyle bira içtim ve o, yaşlı karısının memesine dokunmama izin verdi.
Marty Huggins:  Aman Yarabbim.
Mitzi Huggins: Ah. "Göğüs."
Babasının Solunda [şimdi sağında] Oturan Oğul: Alış-Veriş Merkezine gidip bir merdivenin altına saklandım ve kadınların etek altı fotoğraflarını çektim. Şimdi yatağımın altında bir defter dolusu tatlı su kaplumbağası fotoğrafım var.
Başta Babasının Solunda Bir Çekim Hatası Sonucu Artık Sağında Oturan Oğul: Bir keresinde k.. deliğime bir ateş böceği soktum.
Marty Huggins: Neden?
Başta Babasının Solunda Bir Çekim Hatası Sonucu Artık Sağında Oturan Oğul: Osuruklarım parlasın diye.
Marty Huggins: Ah, Tanrım.
Başta Babasının Sağında Bir Çekim Hatası Sonucu Artık Solunda Oturan Oğul: Bir köpeği tıraş ettim ve tüylerini büyük bir adamınki gibi görünsün diye t..klarıma yapıştırdım.
Marty Huggins: Ah, Tanrım.
Mitzi Huggins: “The Price ls Right” (Fiyat Doğru) yarışmasının sunucusu Drew Carey’yi düşünerek kendimi tatmin ettim.
Marty Huggins: Tanrım. Tamam, bu kadarı yeter. Lütfen durun.
***
Cam Brady: Kalbim güm güm atıyor. Tıpkı kurutma makinesindeki bir telefon rehberi gibi.

Cockneys vs. Zombies (2012)
Ray Macguire: Halinize bakın. Motosikletteki küllük kadar faydalısınız. [Gidişatlarını beğenmediği, yirmilerinin başındaki iki erkek torununa söylüyor.]

Crimes and Misdemeanors / Suçlar ve Kabahatler (1989)
Ben: Eninde sonunda, bizim için nelerin gerçek, derin ve kalıcı olduğunu ve nelerin anlık keyiflerden ibaret olduğunu idrak ederiz.
***
Ben: Sen dünyayı sert, değersiz ve acımasız bir yer olarak görüyorsun. Bense ahlâki bir yapıya, merhamete ve yaşadığımız her şeyi daha anlamlı hale getiren yüce bir gücün varlığına inanıyorum. Başka türlü de nasıl yaşanır bilmiyorum. Ayrıca seni tanıyorsam, senin de içten içe bu duyguları paylaştığına eminim.
***
Prof. Louis Levy: Binlerce yıllık çabaya rağmen, Hâlâ tam anlamıyla sevecen bir Tanrı imajı oluşturmayı başaramadık. Bu bizim kapasitemizi aşıyor.
***
Prof. Louis Levy: Biraz düşününce, âşık olduğumuz zamanlar ne garip paradokslar içine sürüklendiğimizi görebilirsiniz. Bu paradoksu oluşturan şey, aşık olduğumuz zamanlarda, çocukluğumuzda bağlandığımız bazı insanları, yeniden elde etme çabası içine girmemizdir. Ama aynı zamanda, âşık olduğumuz bu kişiden, kendisini özdeşleştirdiğimiz insanların, geçmişte yapmış oldukları hataları da tamir etmelerini bekleriz. Aşkın içindeki garip tutarsızlık da buradadır işte: Geçmişe dönme girişimi ve geçmişi bozma girişimi aynı anda ...
***
Sol Rosenthal: Bir seçim yapmam gerekirse, Tanrı'yı her zaman gerçeğe tercih ederim.
***
Prof. Louis Levy: Şunu hiç unutmamalıyız: Daha doğar doğmaz, bizi hayatta kalmaya ikna edecek çok büyük bir sevgiye ihtiyaç duyarız. O sevgiyi bir kez elde ettik mi, bize daima eşlik eder. Ama evren soğuk bir yerdir. Onu duygularımızla dolduran bizleriz. Yine de bazı şartlar altında, artık buna değmeyeceği hissine de kapılabiliriz.
***
Cliff Stern: İnsanlar neden intihar ederler anlamam. Büyüdüğüm yer olan Brooklyn'de, tanıdığım herkes fazlasıyla mutsuzdu. Yine de hiç kimse intihar etmezdi.
***
Halley Reed: Düşünüyorum da, insan geliştirmeye çalıştığı bir felsefi sistem üzerinde, ne kadar ayrıntılı bir çalışma yaparsa yapsın mutlaka eksik bir şeyler kalıyor.
***
Judah Rosenthal: Tanrı'ya inanıyorum. İnanıyorum. Çünkü Tanrı olmasa, dünya lağım çukuruna dönerdi.
***
Cliff Stern: En son bir kadının içine girdiğimde Özgürlük Anıtı'nı geziyordum.
***
Rita: Tam sana göre birini tanıyorum.
Wendy: Kim?
Rita: Zeki, çekici biri.
Wendy: Ama bir sorun var, değil mi? Söyle hadi.
Rita: Bir sorun var. Şu an hapiste. Ama bu, çok da büyük bir sorun değil.
Wendy: Rita, emin ol bu çok büyük bir sorun.
Rita: Borsada biraz düzenbazlık yapmış, o kadar. Adam çok zengin. Ve yakında hapisten çıkacak. Çok yakında. Birkaç yıl.
Wendy: İyi halden demek istiyorsun herhalde.
***
Halley Reed: Bu mektubu sana geri vermek istiyorum.
Cliff Stern: Bu benim yazdığım tek aşk mektubu.
Halley: Çok güzel. Sadece, ben o kişi değilim.
Cliff: O kadar da güzel yazamamışım demek ki. Büyük bölümünü James Joyce'tan araklamıştım. Muhtemelen, neden sürekli Dublin'den bahsettiğimi merak etmişsindir.
***
Judah Rosenthal: Gerçek dünyada bahaneler üretir, yaptığımız hataları inkâr ederiz. Aksi halde yaşayamayız.
***
Prof. Louis Levy: Hepimiz, hayatımız boyunca bazı seçimler yapmak durumunda kalırız: Ahlaki seçimler. Bazıları sıradan, bazılarıysa hayati seçimler. Ama her hâlükârda bizi biz yapan seçimler. Ne de olsa son tahlilde, her insan yaptığı seçimlerin toplamıdır. Olaylar hiç ummadığımız bir biçimde hatta adaletsizce gelişebilir. Öyle ki, varoluşun tasarımında insanoğlunun mutluluğunun hiç hesaba katılmamış olduğunu bile düşünebilirsiniz. Çünkü sadece biz, sahip olduğumuz sevme kapasitesiyle, bu kayıtsız dünyaya anlam kazandırabiliriz. Lâkin pek çok insan, mutluluğun peşinde inatla koşmaya devam ediyor. Ve bazen ona ulaşıyor da. Basit şeyler sayesinde; aile gibi, iş gibi. Ya da gelecek nesillerin daha anlayışlı olma umudu gibi.

Crow; The / Ölümsüz Aşk (1994)
Eric Drevan: Anne; tüm çocukların dudaklarında ve kalplerinde Tanrı'nın adı yerine geçer. [Uyuşturucu bağımlısı anneye söylüyor]

Dark Knight Rises; The / Kara Şövalye Yükseliyor (2012)
Birinci Adam: Belediye Başkanı onu baharda kovacak.
İkinci Adam: Gerçekten mi? Ama adam bir kahraman.
Birinci Adam: Savaş kahramanı. Barış dönemindeyiz. [Emniyet Müdürü hakkında dedikodu yapıyorlar.]
***
Adam: Erkek arkadaşını da mı getirdin?
Selina: Etrafımda benim için kapı açan birilerinin olması hoşuma gidiyor.
***
Bir Broker: Burası borsa. Burada çalacak para olmaz.
Bane: Öyle mi? Peki siz niye buradasınız? [Silahlı adamlarıyla borsa binasını basan Bane’in tespiti.]
***
Bane: Barış seni güçsüz düşürmüş. Zafer seni mağlup etmiş. [Sekiz yıldır ortalarda görünmeyen Batman’i pataklarken…]
***
Bane: Bu hapishanenin dünyadaki en kötü yer olmasının bir sebebi var: Umut. Yüzyıllar boyunca buraya çürümeye atılan herkes yukarıdaki küçük ışığa bakıp özgürlüğe tırmanmanın hayalini kurdu. Öyle kolay ve basit ki. Gemi kazazedelerinin kontrol edilemez susuzluk yüzünden deniz suyuna yönelmeleri gibi... Çabalarken pek çok kişi öldü. Umut olmadan gerçek anlamda çaresizliğe düşülmeyeceğini burada öğrendim. [Bruce Wayne’e bir zamanlar yaşadığı yer altı hapishanesinin yukarı açılan bacasını tanıtırken.]
***
Kıdemli Mahkum: Ölümden korkmuyorsun. Bunun seni güçlendirdiğini sanıyorsun. Aslında bu düşünce seni zayıflatıyor.
Bruce Wayne: Neden?
Kıdemli Mahkum  Mümkün olandan daha hızlı nasıl hareket edebilirsin? Mümkün olandan daha uzun süre nasıl dövüşürsün? İnsan ruhunun en güçlü dürtüsü olmadan: Ölüm korkusu…
***
Komiser Gordon: İnsanlar kendilerini kurtaran kahramanın kim olduğunu bilmesinler mi?
Batman: Herkes kahraman olabilir. Küçük bir çocuğu teselli etmek için üstüne palto örtmek gibi basit bir şey yapıp, dünyanın sonu olmadığını söyleyen bir adam bile.

Deliverance / Kurtuluş (1972)
Lewis: Bazen bir şey bulabilmen için kaybolman gerekir.

Duel in the Sun / Kanlı Aşk (1946)
Lewton 'Lewt' McCanles: Silahın yok diye seni vurmayacağımı mı sanıyorsun?
Jesse McCanles: Yo, Lewt. Bu tür meziyetleri asla sana yakıştırmam. [Jesse ve Lewt kardeşler. Jesse eyaletin valiliğine oynayan bir yargıç, Lewt cinayet işlemiş bir kanun kaçağı. Paylaşamadıkları ise yarı Meksikalı Pearl Chavez isimli güzel bir kadın.]

Expendables 2; The / Cehennem Melekleri 2 (2012)
Barney Ross: Neden aramızda yaşamayı en çok isteyen ve en çok hak eden ölüyor da yaşamayı hak etmeyenler hayatta kalıyor. Bundaki mesaj nedir? [Ekibin, öldürülen en genç elemanı için mezarı başında söyledikleri.]
***
Gunner Johnson: Şimdi ben kimin başının etini yiyeceğim?
Yin Yang: Başka bir azınlık mensubu bulursun. [Bir iş için ekipten ayrılan Çinli dosta sorulan soru ve alınan yanıt. Çinli film icabı ABD vatandaşı olunca azınlık oluyor herhalde.]
***
Barney Ross: Rest in pieces. (Parçalar halinde yatsın) [Gövdesini kurşunla doldurdukları bir düşmanın ardından “Rest in peace” (R.I.P. / Huzur içinde yatsın) temennisini anımsatan bir gönderme yapıyor.]
***
Trench: I’m back. (Döndüm) [Trench’i Arnold Schwarzenegger oynuyor. 1991 tarihli “Terminator 2: Judgement Day” filmindeki ünlü repliği “I will be back” (Geri döneceğim.)’e bir gönderme: Verdiği sözü tuttu nihayet.]

Four Weddings and a Funeral / Dört Nikâh Bir Cenaze (1994)
Gareth: Evlilik hakkında yeni bir teorim var. İki insan aşık olur, beraber yaşarlar ve günün birinde aniden konuşacak bir şey kalmaz. Hiçbir şey. Birbirlerine söyleyecek tek bir şey dahi düşünemezler. İşte bu: Paniktir. Sonra birden, erkeğin aklına bu çıkmazdan kurtulmak için bir fikir gelir.
Charles: Ki o da?
Gareth: Ona evlenme teklif etmek.
Charles: Dahiyane! Dahiyane!
Gareth: Birden bire hayatlarının sonuna kadar konuşacak bir şeyleri olur.
Charles: Yani bu sadece utanç verici sessizlikten kurtulmak için bir yol.
Gareth: Nihai sohbet başlatıcı (icebreaker).
***
Henrietta: İnsanlara bir şans ver. "Mutlaka evlenmeliyim" diye düşünmemelisin ama bir ilişkiye "Mutlaka evlenmemeliyim" diye de başlamamalısın. ["Seri tek eşli" olarak nitelendirdiği eski sevgilisi çapkın Charles'a söylüyor.]
***
Tom: İnsanların seni salak bilmesinin büyük getirisi: Sana karşı daha az kuşkucu oluyorlar.

Giant / Devlerin Aşkı (1956)
Leslie Benedict: Sıkı dur. Jordy doktor olmak istiyor.
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ne istiyor?
Leslie Benedict: Doktor olmak istiyor. Çok kararlı.
Jordan 'Bick' Benedict Jr.: Ölümü çiğnese daha iyi! Onun ne iş yapacağı belli. Leslie Benedict: Ama yapmayacak işte. Senin için canını verir, ama hayatını sana göre yaşamayacak. Çok da haklı. [Jordy, Bick ve Leslie'nin üç çocuğundan tek erkek olanı. Babası onun çiftliğin yönetimini devralmasını istiyor. Ama...]

Gone With The Wind / Rüzgâr Gibi Geçti (1939)
Scarlett O'Hara: Sanki üzerimde bir şey yokken nasıl göründüğümü biliyormuş gibi bakıyor! [Kendisini ilgiyle izleyen Rhett Buttler için.]
***
Ashley Wilkes: Dünyadaki en büyük acılara savaşlar neden oldu. Bittikleri zamansa, kimse ne için yapıldığını anlayamadı. ***
Ateşli bir delikanlı: [Kışkırtıcı, kavgaya davet eden bir tarzda] West Point'ten kovulduğunuzu duydum Bay Rhett Butler. Ve Charleston'dakiler de sizinle görüşmek istemiyormuş! Aileniz bile!
Rhett: Tüm kusurlarım için özür dilerim.
***
Scarlet O'Hara: Seni tarif edecek kadar kötü bir kelime bulamıyorum! [Aşkına karşılık vermeyen sevgiliye.]
***
Rhett Butler: Yeterli cesaretin varsa, itibarın olmadan da yaşayabilirsin.
***
Scarlet O'Hara: Böyle şeylerden bahsetmemelisin.
Rhett Butler: Seni iki yüzlü seni. Bilmemi değil, bahsediyor olmamı umursuyorsun.
***
Scarlet O'Hara: Ashley. Beni sevdiğini söyle. Hayatımın geri kalanı için yaşama sebebim olsun.
***
Scarlet O'Hara: [Doğum sancısı artan arkadaşına] Endişelenme Melly. Annem, "Her zaman doktor hiç gelmeyecekmiş gibi gelir." der.
***
Gerald O'Hara: Hizmetindekilere karşı kararlı, ama nazik olmalısın.
***
Rhett Butler: Şimdi olsa, yine aynı şeyleri yapardın. Çaldığı için değil, hapse girdiği için üzülen hırsıza benziyorsun.
***
Scarlet O'Hara: Onu gerçekten seviyorsun, değil mi?Ashley Wilkes: O, gerçeklik karşısında ölmeyen, tek rüyamdı benim.

In-Laws; The / Çılgın Dünürler (1979) 
[Jean ve Vince Ricardo çifti, Carol ve Sheldon Kornpett çiftinin evinde yemek masasındalar. Jean ve Vince’in oğlu iki gün sonra Carol ve Sheldon’un kızıyla evlenecek. Vince ve Sheldon ilk kez karşılaşıyorlar. Ve Vince yüksekten sallıyor…]
Carol Kornpett: Guatemala'da ne kadar kaldın?
Vince Ricardo: Çok uzun. Cangıldaydım."Çalılık" diyorduk oraya. Yaklaşık dokuz ay. İnanılmaz şeyler gördüm. […] Kartal büyüklüğünde çeçe sinekleri var. Gerçekten. Akşamları, barakamın önünde durur, dev sineklerin çocukları alıp götürmesini seyrederdim. […]İnanılmazdı. Köylüler bağırarak ellerinde süpürgelerle sinekleri kovalardı. Çok acıklıydı. Dev sineklere süpürge sallarken çocukların ölüme gidişini seyretmek.
Carol Kornpett: Çok dehşet verici.
Sheldon Kornpett: Sineklerden bahsettiğine emin misin?
Vince Ricardo: Sinekler. Yerliler bir ad vermişler. José Grecos de Muertos: “Ölümün Flamenko Dansçıları.”
Jean Ricardo: Fotoğrafları bir türlü çıkmamıştı.
Sheldon Kornpett: Yazık. Görmeyi çok isterdim.
Vince Ricardo: Filme martini döküldü. Yoksa Pulitzer Ödülü benimdi. Dev sinekler günbatımına doğru kanat çırparken. Gagalarında minik esmer bebekler.
Sheldon Kornpett: Gaga mı? Gagalı sinekler mi?
Vince Ricardo: Hep aklımda. Şaşkınlıktan donup kalmıştım.
Carol Kornpett: Sen ne yaptın?
Vince Ricardo: Ne mi yaptım?
Carol Kornpett: Danışman olarak sineklere ne yaptın?
Vince Ricardo: Çalılıktaki bürokrasi elimi kolumu bağladı.
Sheldon Kornpett: Çalılıkta bürokrasi mi var? Vince Ricardo: Hem de ne bürokrasi. Örneğin şu sinekler. 1917 Avokado Kanunu'yla koruma altındalar.

Iron Sky (2012)
Renata Richter [Bir Nazi güzeli]: Dünya hasta. Doktoru da biziz.
***
ABD Savunma Bakanı: Amerika Birleşik Devletlerinin ayda hiçbir askeri faaliyeti yoktur.
Arap Olduğu Anlaşılan Bir BM Temsilcisi: Peki, ya doğal kaynaklar faaliyeti? Amerika’nın ikisini ara sıra
nasıl karıştırdığını iyi biliriz. [Sene 2018, yer Birleşmiş Milletler toplantısı. Diğer devletler ABD’nin Ay’da bir şeyler karıştırdığından şüphelenmektedir. 28.10.2012 tarihi itibariyle bu quote IMDb’de filmden alıntıların bulunduğu sayfada yok.]
***
ABD Başkanı: Adil bir savaşta yenebildiğimiz tek adamlar bunlar mı? [Kendisi Sarah Palin’i andıran bir kadın, yıl 2018, söz ettiği kişiler aydan gelen Nazi askerleri. Ve 28.10.2012 tarihi itibariyle bu quote de IMDb’de filmden alıntıların bulunduğu sayfada yok.]
***
Vivian Wagner: Evrendeki en küçük penise sahip olsa gerek. [Kendisinin tüm cilvelerini karşılıksız bırakan yeni Nazi Führer’i Klaus’un uçurduğu “Götterdammerung / Tanrıları Alacakaranlığı” isimli dev uzay gemisini görünce bunu söylüyor. Kendisi ABD Başkanı’nın halkla ilişkiler müdiresi ve şimdi de ABD uzay gemisinin gaddar kaptanı.]

Johnny Got His Gun (1971)
[I. Dünya Savaşı'nda bir cephede çok ağır biçimde yaralanan Joe'nun sadece zihni iş görmektedir. Zihninde çocukluğuna uzanan Joe pek iç açıcı hatıralarla karşılaşmaz.]
Joe: Baba, yardıma ihtiyacım var! Başım ciddi dertte ve yardıma ihtiyacım var! Baba, beni duydun mu? -Baba!
Joe'nun Babası: Seni duydum oğlum ama benim de kendi sorunlarım var. Sanırım bu dünyada sahip olduklarım... Bilirsin, aslında pek de iyi değil. Ev küçük, iş küçük,
gelir de az. Oğlum küçük. Yani işin özüne gelirsek, ben bir dev değilim oğlum. Etrafımdaki her şey, küçük, değersiz... Bu olta hariç. Her yıl kendim en iyi teli alıyorum. Bu verniği görüyor musun? Çin'den geliyor. Dünyada daha iyi bir vernik yok. Bu çubukları görüyor musun? Saf kehribar. Kasabada kimsenin böyle bir oltası yok. Bankacı Bay Letterman'ın bile. Hayatım o kadar fakir ki, bu olta dışında beni diğer insanlardan ayırabilecek hiçbir şey yok. Beni fark ettirecek bir şey, hiçbir şey yok. Bu yüzden bunu bu kadar çok seviyorum.
Joe: Onu beni sevdiğinden daha mı çok seviyorsun?
Joe'nun Babası: Tabi ki öyle! Senin ayırdedici ne özelliğin var ki? Hiç de sıradışı değilsin. [O zamanlar Çin malları kaliteleriyle anılıyormuş demek ki.]
***
Joe'nun Babası: Hayatın sorunu, eğer katılmazsan pek bir şey olamamandır.

Lady Vanishes; The / Bir Kadın Kayboldu (1938)
Gilbert: Babam bana zorda kalan bir hanımı asla yalnız bırakmamayı öğretti. Hatta annemle evlenecek kadar ileri bile gitti.
***
Dr. Hartz: Ben de Prag'dan Dr. Egon Hartz. Adımı duymuş olabilirsiniz.
Gilbert: Beyin cerrahı olan mı?
Dr. Hartz: Ta kendisi.
Gilbert: Önceki gün kabine bakanlarımızdan birisini ameliyat etmek için İngiltere'ye gitmiştiniz.
Dr. Hartz: Aa, evet.
Gilbert: Lütfen söyleyin. Bir şey bulabildiniz mi?
Dr. Hartz: Hafif bir serebral kontüzyon.
Gilbert: Bu hiç yoktan iyidir.
***
Gilbert: Bir doz striknin kadar popüler biriyimdir.
Dr. Hartz: O bile şekerle kaplanırsa yutulabilir.

Limitless / Limit Yok (2011)
Eddie Morra: Şu adamı görüyor musun? Kısa süre önce ben de böyle görünüyordum. Kim uyuşturucu ya da alkol problemi olmadığı halde böyle görünür? Yalnızca bir yazar.

Mr. Smith Goes to Washington (1939)
Yer Gösterici Çocuk (Richard Jones): Yeriniz burası senatör. Kötü bir yer sayılmaz. Daniel Webster burada otururdu.
Jefferson Smith: Daniel Webster burada mı oturdu?
Yer Gösterici Çocuk: Sizin için bir örnek olur. Tabii konuşma yapacaksanız.
Jefferson Smith: Ben sadece oturup dinleyeceğim.
Yer Gösterici Çocuk: Yeniden seçilmenin en iyi yolu.
[Yer gösterici çocuk, ABD Kongresi'nin yeni ve genç üyesine salondaki yerini takdim ediyor.]
***
Jefferson Smith: Hiç oraya [eyaletime] gittin mi? Her yerini karış karış gezdim. Kendin görmelisin tabii. Ovalarda, yeşilliklere yaslanan rüzgar, yavaşça akan dereler, dağlardan fışkıran kaynaklar, bayırlardan aşağıya, güneşe doğru giden sığırlar, kamp ateşleri, karlar ... Herkes bunu bir kez olsun tatmalı. Babam haklıymış. O bunların hepsini yaşamış. Şöyle demişti: "Oğlum, etrafındaki güzellikleri gözden kaçırma. "Her ağaç, her kaya parçası, her karınca yuvası, her yıldız; doğanın bir harikasıdır. Uzun, karanlık bir tünelden çıkıp gün ışığını görünce insan ne kadar minnettar olur, farkında mısın?" demişti. Sonra da eklemişti: "Hep, tünelden daha yeni çıktığını düşün." Sen nerelisin?
Clarissa Saunders: Ben hep o tünelin içinde yaşadım.
Jefferson Smith: Yani burada mı? (Washington D.C.'de mi?)
Clarissa Saunders: Baltimore'da. Tam bir şehirliyim.

Pirates of the Caribean: On Stranger Tides / Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde (2011)
Barbossa: Kırk korsan, kırk gece boyunca hazine düşü kursa, bu odadakilerin yanına bile yaklaşamazdı.

Red Shoes; The / Kırmızı Pabuçlar (1948)
Boris Lermontov: Neden dans etmek istiyorsunuz? Victoria Page: Siz neden yaşamak istiyorsunuz?
Boris: Tam olarak nedenini bilmiyorum, ama zorundayım.
Victoria: Benim cevabım da bu işte.
***
Julian Craster: Affedersiniz. Buranın yetkilisi kim?
Adam: Pek bir fikrim yok. Öyle olduğunu düşünen 5 ya da 6 kişi var.
***
Grischa Ljubov: Ama insan doğasını değiştiremezsin.
Boris Lermontov: Öyle mi? Sanırım bundan daha iyisini yapabilirsin. Onu görmezden gelebilirsin.
***
[Yeni bir bale gösterisinin çalışmaları sürmektedir. Besteci coşkulu, baş balerin endişelidir.]
Julian Craster: İlk gece [açılış gecesi] hiçbir şey hayal etmeyecek misin?
Victoria Page: Evet, seyirci ile benim aramda bir duvar.

Thor (2011)
Erik Selvig: Bütün cevaplara sahip olmadığını anlamak, kötü bir şey değil ki. Doğru soruları sormaya başlarsın.

Todo Sobre mi Madre / Annem Hakkında Her Şey (1999)
Manuela: Ama başarılı oldunuz.
Huma: Başarının ne tadı ne de kokusu vardır. Ve ona alıştığın zaman, sana hiç yokmuş gibi gelir.
***
Manuela: Anne babamızı seçemeyiz, sadece kabul ederiz.
***
Huma: Nina'sız yapamam, oynayamam. O uyuşturucuya bağımlı ama ben de ona bağımlıyım.

Tropa De Elite 2 - O Inimigo Agora É Outro / Elite Squad : The Enemy Within / Özel Tim 2 (2010)
Silahlı İsyan Çıkaran Mahkûmlardan Biri: Ölmek istemeyen varsa doğmasaymış. Tamam mı?

West Side Story / Batı Yakasının Hikâyesi (1961)
Bernardo: Burası o kadar mı güzel?
Anita: Orası ne kadar güzel? Neyimiz vardı?
Bernardo: Hala hiçbir şeyimiz yok, sadece daha pahalı. [New York'un kenar mahallesinde yaşayan iki Porto Rikolu genç tartışıyor. Burası ABD; orası Porto Riko]

Wicker Man; The / Lanetli Ada (1973)
Lord Summerisle: Oturun, Çavuş. Dizler kırıldığında şokları hazmetmek daha kolaydır.

X-Men : First Class (2011)
Erik Lehnsherr (Magneto): Dikkatinin yarısını normal görünmeye harcarken ancak diğer yarısını yaptığın işe harcıyorsun. İleride hayatını kurtaracak bir noktaya parmak basıyorum o kadar. Toplumun seni kabul etmesini bekliyorsun ama daha sen kendini kabullenemiyorsun.
***
Charles Xavier (Profesor X): Shaw'u öldürmek seni huzura kavuşturmayacak.
Erik Lehnsherr (Magneto): Aradığım şey hiçbir zaman huzur olmadı.
***
Erik Lehnsherr (Magneto): Hiç görünüşünü gizlemesi gereken bir kaplan gördün mü? [Mutantların dünyaya hükmetmeleri gerekirken, insanların altında, yeteneklerini gizlemek durumunda kalacak derecede dışlanmış bir konuma itildiklerini düşünüyor.]

Nikrom Çelik'in özgün derlemesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder