9 Kasım 2012 Cuma

Romanların İlk ve Son Cümleleri

Yeni okumalarınıza vesile olması dileğiyle: Buyurun tadımlık edebiyata ... (First and last sentences of some novels.)      63 roman / novels

Açlık / Sult (1890); Knut Hamsun. Çeviri: Esat Nermi
< İlk Cümlesi > 
Kristiania'da, sillesinin yemeden hiç kimsenin bırakıp gidemediği bu garip kentte, aç açına sürtüp durduğum günlerdeydi. 
< Son Cümleleri >
Karşımdaki kente, bütün evlerinin pencereleri ışık içinde parıldayan Kristiania kentine, "Şimdilik hoşça kal!" dedim. 

Ağrı Dağı Efsanesi (1970); Yaşar Kemal 
< İlk Cümleleri >
Ağrıdağının yamacında, dört bin iki yüz metrede bir göl vardır, adına Küp gölü derler. Göl bir harman yeri büyüklüğündedir. Çok derinlerdedir. Göl değil bir kuyu. 
< Son Cümleleri > 
Her yıl, bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrıdağının çobanları dört yandan gelirler, kepeneklerini gölün bakır toprağına atıp üstüne otururlar. Bin yıllık sevda toprağının üstüne otururlar. Tan yerleri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir... 

Amat (2005); İhsan Oktay Anar 
< İlk Cümlesi >
Peygamber Efendimizin ve onun tebliğ ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri ezâ ve cefâ nedeniyle Medine’ye hicretlerinden 1080 – 1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevvâl ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Konstantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı. 
< Son Cümlesi >
Şimdi biliyordu ki, denizin üstünde ve arşın altındaki her şey, gemilerin yelkenlerini yırtan şiddetli rüzgârlardan hafif meltemlere, seyyareler ve takım yıldızlarla gökyüzünden hazineler ve canavarlarla dolu deniz dibine, karanlık bulutlarda oynaşan revnaklardan köpüklü dev dalgalara kadar her şey onundu artık! 
Anna Karenina / Анна Каренина (1873 - 1877); Lev Nikolayeviç Tolstoy. Çeviri: Ayşe Hacıhasanoğlu
< İlk Cümlesi > 
Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir. 
< Son Cümlesi >
Her zamanki gibi arabacı İvan’a kızacağım, her zamanki gibi tartışacağım, yerli yersiz düşüncelerimi söyleyeceğim, ruhumun en gizli köşeleriyle başkaları, hatta karım arasında bir duvar olacak, her zamanki gibi kendi korkularım yüzünden onu suçlayacak ve bundan pişmanlık duyacağım, neden dua ettiğimi akıl yoluyla anlamayacak ve dua edeceğim, ama hayatım, tüm hayatım, başıma gelebilecek her şeyden bağımsız olarak hayatımın her dakikası, eskiden olduğu gibi anlamsız olmamakla kalmayacak, bu hayata katabilecek güçte olduğum iyiliğin kesin anlamına sahip olacak. 

Aslan Asker Şvayk ve Dünya Savaşı'nda Başına Gelenler / Osudy dobrého vojáka Švejka za světové války (1923); Yaroşlav Haşek. Çeviri: Celâl Üster
< İlk Cümleleri >
["Öndeyiş"in ilk cümleleri]
Büyük dönemler, büyük insanlar yaratır. Ama Napoléon'un tarihteki göz kamaştırıcılığından yoksun, gösterişsiz, kimsenin tanımadığı kahramanlar da vardır.
["Asıl" ilk cümleler]
Aslan Asker Şvayk
Dünya Savaşı'na Burnunu Sokuyor

Hizmetçi kadın, "Başımıza gelenleri duydunuz mu, efendim?" dedi Şvayk'a. "Sevgili Ferdinand'ımızı öldürmüşler!" Şvayk, yıllar önce, ahmaklığı heyet raporuyla resmiyet kazanınca ordudan ayrılmak zorunda kalmış, köpek satıcılığına başlamıştı; soysuz hilkat garibelerini millete soylu köpekler diye yutturuyordu.
< Son Cümleleri >
"Bölge valisiyle sohbetlerimizde birbirimize hep şöyle derdik: 'Milliyetçilik, görev duygusu, özgüven; işte savaşta en gerekli silahlar.' Birliklerimizin sınırı geçmeye hazırlandığı bu günlerde hiç aklımdan çıkmıyor bu sözler."

Aşk-ı Memnu (1899 – 1900 tefrika olarak; 1925 kitap halinde); Halid Ziya Uşaklıgil 
< İlk Cümlesi >
Maun sandalla müsademeyi [çarpışmayı] andıran bu tesadüflere artık o kadar alışmış idiler ki bugün Kalender’den gene onun adeta çarparcasına yakından sıyırıp geçişini fark etmemiş göründüler. 
< Son Cümlesi > 
- Beraber, hep beraber, yaşarken ve ölürken… 

Azil (2007); Hakan Günday 
< İlk Cümleleri >
Bu cümle, yazmayı öğrendiğimin kanıtıdır. Bu cümleyse, okumaya devam ettiğinin kanıtı. Birlikte, iki kanıtı olan bir suç işleyeceğiz. 
< Son Cümleleri >
Aldığı son nefesi vermeden önce, Asil'in açık gözleri, karşılaşmalarına eş bir mucizeyle, Yahya'yı gördü. Çocuğun sol gözü mavi, sağ gözü yeşildi. Asil güldü. Asil öldü. 

Ben Deli miyim? (1925); Hüseyin Rahmi Gürpınar 
< İlk Cümleleri > 
İşte birkaç zamandır beynimi kemiren şüphe... Ben deli miyim? Rica ederim gülmeyiniz. Mesele pek naziktir. 
< Son Cümleleri >
Çünkü daima hatalı tedavilerinizi, tedbirlerinizi, tecziyelerinizi tekrardan başka bir şey yapmıyorsunuz. İmhaya, tahfife, teskine uğraştığınız bünyevi, içtimaî dertler, fenalıklar neticeten eksilmiyor her gün artıyor... 

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört / Nineteen Eighty-Four (1949); George Orwell. Çeviri: Celâl Üster 
< İlk Cümleleri >
Pırıl pırıl, soğuk bir nisan günüydü; saatler on üçü vuruyordu. Dondurucu rüzgârdan korunmak için çenesini göğsüne gömmüş olan Winston Smith, bir toz burgacının da kendisiyle birlikte içeri dalmasını önleyecek kadar hızlı olmasa da, Zafer Konutları'nın cam kapılarından çabucak içeri süzüldü. 
< Son Cümleleri >
Sonunda kendine karşı zafere ulaşmıştı. Büyük Birader'i çok seviyordu. 

Biz / Мы / Mıy (1921); Yevgeni İvanoviç Zamyatin. Çeviri: Fatma Arıkan, Serdar Arıkan
< İlk Cümlesi >
Devlet Gazetesi'nde bugün yayınlanan duyuruyu -kelimesi kelimesine- aktarıyorum. 
< Son Cümleleri >
Ve kazanacağımızı ümit ediyorum. Daha da fazlasını kazanacağımızdan eminim. Çünkü akıl kazanmalı. 

Brida (1990); Paulo Coelho. Çeviri: Seçkin Selvi
< İlk Cümleleri >
Lourdes'daki bir kafede gece geç saatlere kadar otururduk. Ben kutsal Roma Yolu'ndaki bir hacıydım ve Tanrı vergisi Yeteneğimi aramak için daha günlerce yol almam gerekiyordu. Yanımdaki kadın Brida O'Fern'di, Yol'un belirli bir bölümünde rehberdi.
< Son Cümleleri >
O gece varoluşunun bir aşaması sona ermişti, önünde yeni bir Karanlık Gece vardı; ama o yeni aşama çok daha keyifli, çok daha eğlenceli ve hayallerine çok daha yakın olacaktı. Büyücü, çiçeklerin ve ormanların sayesinde ve günün birinde Tanrı'nın eliyle yollarını bularak, kaderin yerine gelmesi için orada bulunduklarını bilmeden gelecek olan kadınların sayesinde bunun böyle olacağını biliyordu. Ay Töresi'nin ve Güneş Töresi'nin sayesinde bunun böyle olacağını biliyordu.

Bugünün Saraylısı (1954); Refik Halid Karay
< İlk Cümleleri >
Postacının pek nadir uğradığı evlerden biriydi. İkindi üstü Üstade Hanım içeri girip de yerde kapı aralığından atılmış bir mektup bulunca küçük bir helecan [kalp çarpıntısı] geçirdi. 
< Son Cümleleri >
"En iyisi dosdoğru, hiçbirine aldırmadan yürüyeyim," dedi ve öyle yaptı; yüzlerce tekerleğin fırıl fırıl dönerek koşuştuğu tarafa -artık kendinin olmayan adımlarla- dosdoğru yürüdü. Bunlar basit ömrünün son adımları olmuştu. 

Buruktur Gece [Müşfik Gece] / Tender is the Night (1934); F. Scott Fitzgerald. Çevirisi: Püren Özgören.
< İlk Cümleleri >
Fransız Riviera'sı denen iç açıcı sahilde, Marsilya ve İtalya sınırının ortalarında büyük, gururlu, gül rengi bir otel bulunur. Hürmetkâr palmiyeler otelin pembeleşmiş ön yüzünü serinletir, heme önünde de kısa, göz kamaştırıcı bir kumsal uzanır.
< Son Cümlesi >
Belki de, diye düşünmeyi yeğledi, Grant'in o küçücük Galena'dan çıkıp sivrilmesi gibi, Dick'in de mesleğinde büyük bir sıçrama yapacağı an yakındır; erkeğin son notunda New York, Hornell damgası vardı, Cenevre'den az uzakta, minnacık bir kasabaydı; her halükârda, onu ülkenin hep o bölgesinde, şu ya da bu kasabada bulacağınız kesindi.

Candide ya da İyimserlik / Candide, ou l'Optimisme (1759); Voltaire. Çevirisi: Nahid Sırrı Örik
< İlk Cümleleri >
Candide güzel bir şatoda
nasıl büyütüldü ve bu şatodan
ne şekilde kovuldu?

Vestfalya'da, Tunder-ten-Tronk Baronu mösyönün şatosunda, tabiatın pek yumuşak ahlaklı olarak yarattığı genç bir delikanlı bulunuyordu. Bu delikanlının yüzünden ruhu okunurdu. Muhakemesi hayli düzgün olup zekası ise son derece basitti. Kendisine Candide [saf] denmesi de sanırım ki bundan ileri gelmekteydi.
< Son Cümleleri >
Candide:
- Bunları güzel söylediniz, fakat bahçemizi ekip biçmemiz gerek, cevabını verdi ona.

Çalıkuşu (1922); Reşat Nuri Güntekin 
< İlk Cümleleri > 
Dördüncü sınıftaydım. Yaşım on iki kadar olmalıydı. Fransızca muallimimiz Sör Aleksi bir gün bize yazı vazifesi vermişti. "Hayattaki ilk hatıralarınızı yazmaya çalışın. Bakalım neler bulacaksınız? Sizin için güzel bir hayat temrini olur" demişti. 
< Son Cümleleri >
Bir dakika sonra ayrılmışlardı. Feride, uzun bir susuzluktan sonra berrak bir dereden kana kana su içen bir kuş gibi canlanıyor, ayağını yere vurup yüzünü göstermemek için bir yandan bir yana çevirerek: 
- Ne ayıp, yarabbi, ne ayıp! Sen sebep oldun vallahi sen sebep oldun, diye hırçınlaşıyordu. 
Yanlarındaki ağacın dalında bir çalıkuşu ötüyordu. 

Değişim / Dönüşüm / Die Verwandlung (1915); Franz Kafka. Çeviri: Kamuran Şipal 
< İlk Cümlesi >
Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. 
< Son Cümleleri >
Biraz susar gibi olup adeta bilinçsiz bakışlarla biri ötekine bakarak, kızları için artık yavaş yavaş şöyle efendiden bir koca arama zamanının geldiğini düşündüler. Gidecekleri yere varıp, kendilerinden önce ayağa kalkan kızlarının gencecik vücuduyla karşılarında dikildiğini görünce, bunu yeni düşlerinin ve güzel beklentilerinin onaylanışı saydılar. 

Diriliş / Воскресение / Voskreseniye (1899); Lev Nikolayeviç Tolstoy. Çeviri: Nedim Önal
< İlk Cümlesi >
Birkaç yüz bin insan, üstünde yaşadıkları ufacık bir toprak parçasını çirkinleştirmek için elinden geleni yapmış; bir şey bitmesin diye yeri kaldırım taşlarıyla döşemiş, yeni yeni filizlenmeye başlayan bitki örtüsünün temizlemiş, ağaçları kesmiş, kuşları, yerdeki hayvanları kaçırmıştır. 
< Son Cümlesi >
Hayatının bu yeni döneminin nasıl sona ereceğini ise ancak zaman gösterecekti. 

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930 tefrika; 1937 kitap olarak); Peyami Safa 
< İlk Cümleleri >
                                                                                                          Beklemesini onlar kadar 
                                                                                                          bilen yoktur. 

Öğleye doğru muayene odasının önü doldu. Sıralarda oturacak yer kalmadığı için yeni gelenler ayakta durdular ve anneler, hasta çocuklarını dizlerine oturtabilmek için duvar diplerine çömeldiler. 
< Son Cümleleri >
"Beş dakika sonra hastaneden çıkıyorum. Son not. Bu odada başkaları inleyecekler. Onları şimdiden gayet iyi tanıyorum. Üstümden çıkarıp yatağa attığım robdöşambr içinde, ebediyen aynı insan bulunacak: Hasta. 
"Annem, Mithat Bey ve arkadaşım içeri girdiler: 
"- Haydi..." 

Dorian Gray'in Portresi / The Picture of Dorian Gray (1890); Oscar Wilde. Çeviri: Osman Çakmakçı 
< İlk Cümlesi >
Stüdyo, buram buram gül kokusuyla doluydu; hafif yaz rüzgârı bahçedeki ağaçlar arasında fırıl fırıl dönerken, açık leylakların ağır kokusu ya da pembe çiçek açmış diken ağaçlarının daha hafif kokusu içeri giriyordu. 
< Son Cümleleri >
Yerde, kalbine bıçak saplanmış, siyahlar giyinmiş bir adam yatıyordu. Yüzü, solmuş buruş buruştu. Tiksinti vericiydi. Yüzüklerini inceleyinceye kadar kim olduğunu çıkaramadılar. 

Dublörün Dilemması (2005); Murat Menteş
< İlk Cümleleri >
Adamın sol yanağında Nike amblemi şeklinde bir yara izi vardı. Mr. Nike siyah bir takım elbise giymiş ve yemin ederim papyon takmıştı.
< Son Cümleleri >
"Ne yapıyorsun Pembe?"
"Parmağı sağlama alıyorum, Nuhcuğum, bakarsın yüzük takmak için filan lazım olur..."
"Bu bir teklif mi?"
[Devamı 121. sayfada]

Ecinniler / Cinler / Бесы / Besi (1872); Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Çeviri: Mazlum Beyhan 
< İlk Cümlesi >
Pek yetenekli bir yazar olmadığım için, bugüne dek hiçbir olayla öne çıkmamış olan kentimizde bu yakınlarda olup biten tuhaf olayları anlatmaya biraz geriden başlayarak, üstün yetenekli ve saygıdeğer Stepan Trimoviç Verhovenskiy'in yaşamöyküsünden bazı ayrıntılara gireceğim. 
< Son Cümleleri >
["Asıl" Son Cümle] 
Otopsi yapan doktorlarımız da intiharın kesinlikle cinnet sonucu olmadığını bildirdiler. 
["Ek"in son cümleleri] 
Stavrogin duyduğu öfkeden -ve sanki korkudan da,- titreyerek: 
- Lanet psikolog! -diye bağırdı gözü dönmüşçesine ve ardına bile bakmadan çıkıp gitti. 

Genç Werther'in Acıları / Die Leiden des Jungen Werther (1774); Johann Wolfgang von Goethe. Çeviri: Mustafa Canbek
< İlk Cümleleri >
Çekip gittiğime ne kadar memnunum! Can dostum; insanın yüreği nasıl bir şey! Öylesine sevdiğim, ayrılamaz olduğum seni terk etmek ve (buna) memnun olmak! 
< Son Cümleleri >
Cenazeyi birkaç zanaatkâr taşıdı. Kiliseden kimse ona eşlik etmedi. 

Goriot Baba / Le Père Goriot (1835); Honoré de Balzac. Çeviri: Şerif Hulûsi 
< İlk Cümleleri > 
Genç kızken soyadı de Conflans olan Madam Vauquer yaşlı bir kadındır. Quartier Latin ile Saint-Marceau arasında, Neuve-Sainte-Genevieve Sokağı’nda kırk yıldan beri orta halli insanlara göre bir pansiyon işletmektedir. 
< Son Cümleleri >
Yalnız kalan Eugene mezarın yukarılarına doğru birkaç adım attı. Seine boyunca kıvrılıp yatmış, ışıkları parlamaya başlayan Paris’e baktı. Vendome Meydanı’nın kulesiyle Invalides’in kubbesi arasına gözleri hırsla takıldı, kaldı. İçine dalmak istediği o kibar âlemi burada yaşıyordu. Bu vızıldayan arı kovanına balını önceden emiyormuş gibi baktı. Şu azametli sözleri söyledi: “Şimdi karşı karşıyayız.” 
Topluma ilk meydan okuma hareketi olarak, Delphin’e, akşam yemeğine gitti. 

Huzur (1949); Ahmet Hamdi Tanpınar 
< İlk Cümlesi > 
Mümtaz, ağabey dediği amcasının oğlu İhsan’ın hastalandığından beri doğru dürüst sokağa çıkmamıştı. 
< Son Cümlesi > 
Radyo evin sessizliği içinde tek başına, hadiselerin gür sesiyle, herkes için konuşuyordu. 

İçimizdeki Şeytan (1940); Sabahattin Ali
< İlk Cümlesi >
Öğleden evvel saat on birde Kadıköy'den Köprü'ye hareket eden vapurun güvertesinde iki genç yan yana oturmuş konuşuyorlardı.
< Son Cümleleri >
Dörde bükülü kâğıdı yanındakine uzatarak mırıldandı:
"Fakat beklemek lazım... Uzun zaman!"

İnsan Önce Maymun muydu? (1934); Hüseyin Rahmi Gürpınar
< İlk Cümleleri >
Dikkat gazetesinin yazı odasındayız. Ortaya uzanmış boylu masanın ayıplarını gizleyen lahana yaprağı solukluğundaki yeşil örtü, mürekkepten püskürme benli iskemleler, hokkalar...
< Son Cümleleri >
"Seni çıktığın yere gömüyorlar. Toprağa borcunu ödüyorsun. Hep beraber bu mayadan fışkırdık. Gene o asla dönüyoruz. Ayrılığımız gayrılığımız nerede?"

İvan İlyiç'in Ölümü / Смерть Ивана Ильича / Smert' Ivana Ilyicha (1886); Lev Nikolayeviç Tolstoy. Çeviri: Nihal Yalaza Taluy 
< İlk Cümleleri >
Mahkeme üyeleriyle savcı, büyük adalet sarayında, İvan Yegoroviç Şebek'in odasında toplanmışlardı. Melvinskiler davasına oturum arası verilmişti. 
< Son Cümleleri >
Derin bir soluk aldı. Bu soluk alış yarıda kaldı. İvan İlyiç boylu boyunca uzandı ve öldü. 

Kansız (2012); Olkan Serdar Yıldız
< İlk Cümleleri >
["Açıklama"dan]
Her şey tesadüfen başladı.
["Asıl" ilk cümleleri]
Kadının biri çocuk aldırmış benden. Az önce telefonda söyledi.
< Son Cümleleri >
Bir silah bulmalıyım orada. Sonra da L ülkesinin K şehrinin M köyündeki ıssız bir yerde ölmeliyim. Cesedim en az üç dört ay sonra bulunmalı. L ülkesinden aldığım siyah slip don olmalı sadece üzerimde. Katırlar,

Karamazov Kardeşler / Братья Карамазовы / Brat'ya Karamazovy (1880); Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Çeviri: Ayşe Hacıhasanoğlu
< İlk Cümleleri >
Kahramanım Aleksey Fedoroviç Karamazov'un yaşamöyküsüne başlarken bir parça kararsızlık içindeyim. Neden derseniz: Aleksey Federoviç'i kahramanım olarak adlandırmama karşın onun hiç de büyük bir adam olmadığını biliyorum. 
< Son Cümleleri >
"Sonsuza dek de öyle olsun, hayatımız boyunca el ele yürüyelim! Yaşa Karamazov!" Kolya bir kere daha coşkuyla haykırdı ve bütün çocuklar bir kere daha onun haykırışına katıldılar. 

Karanlığın Yüreği / Heart of Darkness (1899); Joseph Conrad. Çeviri: Erhun Yücesoy
< İlk Cümleleri >
Çift direkli gezi teknesi Nellie, yelkenlerini kıpırdatmadan demir atmış, suyun üzerinde hareketsiz bekliyordu. Nehrin akıntısı durmuş, rüzgâr az çok dinmişti ve ırmağın aşağısına doğru seyahat eden yelkenlinin, gelgitin yön değiştirmesini beklemekten başka yapacağı bir şey yoktu.
< Son Cümlesi >
Açık denizi kara bir bulut kümesi kaplamıştı ve dünyanın en ücra yerlerine varan dingin suyolu, bulutlarla kaplı, kasvetli göğün altında hüzünle akıyordu - adeta uçsuz bucaksız bir karanlığın yüreğine dökülüyordu.

Kitab-ül Hiyel – Eski Zaman Mucitlerinin İnanılmaz Hayat Öyküleri (1996); İhsan Oktay Anar 
< İlk Cümlesi >
Kuledibi’ndeki Tamburlu kıraathanenin, çoğunlukla ariflerden, güngörmüşlerden, sohbet ve kelâm ehillerinden olan ahalisi, asırların tüketemediği bu yorgun dünyanın binbir halini yadedip onda baki kalan hoş ve nâhoş sedalardan dem vururken, laf dönüp dolaşıp çoğu kez bir zamanların Yâfes Çelebi’sine gelirdi. 
< Son Cümleleri >
Müdde-i ömrü meçhuldür. Nereye defnedildiğine gelince; eğer her şey gibi kendisini de tahayyül ettiyse, muhayyilenin derinliklerinde bir define olarak belki de hâlâ mevcuttur. 

Koku - Bir Katilin Öyküsü / Das Parfüm, Die Geschichte eines Mörders (1985); Patrick Süskind. Çeviri: Tevfik Turan
< İlk Cümleleri >
On sekizinci yüzyılda Fransa'da, dâhi ve iğrenç kişiler yönünden hiç de yoksul olmayan bu dönemin en dâhi ve iğrenç kişilerinden biri sayılması gereken bir adam yaşadı. Burada onun hikâyesi anlatılacak. 
< Son Cümleleri >
Sonra, önce kaçamak kaçamak, sonra doğruca göz göze gelmeyi başardıklarında, gülümsemeden edemediler. Olağanüstü bir gurur duyuyorlardı. İlk kez sevgiyle bir şey yapmışlardı. 

Korkma Ben Varım (2009); Murat Menteş
< İlk Cümlesi >
Bengal kaplanı, sevgilimi yiyecek gibi bakıyordu.
< Son Cümleleri >
Ölümlü dünya şen şakrak dönüyor.
Oysa insan hayatı tek ömre sığmaz.
Ve hiçbir şey güzel bitmez.

Kuyucaklı Yusuf (1937); Sabahattin Ali
< İlk Cümlesi >
1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler.
< Son Cümleleri >
İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.

Kürk Mantolu Madonna (1943); Sabahattin Ali
< İlk Cümleleri >
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım.
< Son Cümlesi >
Şirkette Raif efendinin boş masasına oturdum ve siyah kaplı defterini önüme koyarak bir kere daha okumaya başladım.

Madam Bovary / Madame Bovary (1857); Gustave Flaubert. Çevirisi: İsmail Yerguz.
< İlk Cümleleri >
Etüddeydik. Müdür, arkasında giysisi okul giysisine uymayan bir yeni ve büyük bir sıra taşıyan hademe ile birlikte içeri girdi. Uyuklayanlar kendilerine geldi, herkes baskına uğramış gibi ayağa kalktı.
< Son Cümlesi >
Onur nişanını da aldı.

Mahur Beste (1944 - 1945); Ahmet Hamdi Tanpınar 
< İlk Cümlesi >
Behçet Bey, merhum zevcesi Atiye Hanımefendinin bundan otuz beş sene evvel, sırf kadın inadını yerine getirmek için birdenbire küçük ve mânasız bir hastalık bahanesiyle genç ve güzel hayatına veda ederek tek başına kendisine bıraktığı geniş ve eski yatakta, bu gece belki bu otuz beş senenin en sıkıntılı uykularından birini uyumuştu. 
< Son Cümleleri >
Bu işte benden daha sabırsız olmaya hakkınız yok. Hoşça kalın! Daima dostuz, buna inanın. 

Masumiyet Müzesi (2008); Orhan Pamuk 
< İlk Cümlesi >
Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. 
< Son Cümlesi >
“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.” 

Muhteşem Gatsby / The Great Gatsby (1926); F. Scott Fitzgerald. Çevirisi: Can Yücel
< İlk Cümleleri >
Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hâlâ küpedir kulağıma. "Ne zaman," demişti, "birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkânlarında gelmedi dünyaya!"
< Son Cümlesi >
O ümitledir ki şimdi sefer etmekteyiz, biz o akıntıya karşı giden tekneler, durmadan geriye, geçmişe çarpılıp atılsak da ne gam...

Nietzsche Ağladığında / When Nietzsche Wept (1993); Irvin D. Yalom. Çeviri: Aysun Babacan
< İlk Cümleleri >
San Salvatore'nin çanları Josef Bruer'i daldığı düşüncelerden sıyırdı. Yeleğinin cebinden ağır altın saatini çıkardı. Saat tam dokuz. Önceki gün kendisine ulaşan gümüş çerçeveli küçük karttaki yazıyı bir kez daha okudu.
< Son Cümleleri >
Aynı gün, öğleden sonra, Lauzon Kliniği'nin 13 numaralı odasında kalan hasta, Eckart Müller, istasyona giden bir atlı arabaya bindi ve oradan güneye, İtalya'ya, ılık güneş ve yağmursuz bir gökyüzü altında bir randevusunu yakalamaya, Zerdüşt isimli bir Farisi kâhinle yapılacak dürüst bir randevuyu gerçekleştirmeye gitti.

Olduğu Kadar (2012); Feyyaz Yiğit 
< İlk Cümlesi >
Suat'ın kendini bilmez hallerinden bazılarının altını çizmeye çalışıyordum. 
< Son Cümleleri >
Gittim oturdum çaycının birine ve bir çay söyledim. Çayımın gelişiyle bir tane de sigara yaktım. Yerde yan yana duran iki tane taş vardı, ben onları ölü bir kuş sandım. 

Otostopçunun Galaksi Rehberi / The Hitchiker's Guide to the Galaxy (1979 - 1992); Douglas Adams.
* Birinci Kitap: Otostopçunun Galaksi Rehberi (1979); Çeviri: Nil Alt
< İlk Cümleleri >
["Giriş"in ilk cümlesi]
Galaksinin Batı Sarmal Kolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.
Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırksekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.
["Asıl" ilk cümleler]
Ev, köyün hemen ucundaki alçak bir bayırın üzerindeydi. Orada tek başına duruyor ve West Country'nin geniş bir alana yayılmış tarlalarına bakıyordu.
< Son Cümleleri >
"Pekâlâ bebek, öyleyse sıkı tutun," dedi Zaphod. "Evrenin Sonundaki Restoran'a gidip bir şeyler atıştıracağız."
* İkinci Kitap: Evrenin Sonundaki Restoran / The Restaurant at the End of the Universe (1980); Çeviri: İrem Kutluk
< İlk Cümleleri >
Hikâyenin buraya kadar olan kısmı:
Başlangıçta Evren yaratıldı.
Bu, pek çok kişiyi epey kızdırdı ve geniş kalabalıklar tarafından kötü bir adım olarak değerlendirildi.
< Son Cümleleri >
Arthur durakladı.
"Otostopçunun Galaksi Rehberi," dedi en sonunda.
"O da nedir?"
"Şey, bu akşam ırmağa attığım bir şey, o kadar. Ona artık ihtiyaç duyacağımı sanmıyorum," dedi Arthur Dent.
* Üçüncü Kitap: Hayat, Evren ve Her Şey / Life, the Universe and Everything (1982); Çeviri: İrem Kutluk
< İlk Cümlesi >
Düzenli bir şekilde her sabah erkenden işitilen dehşet çığlığı, Arthur Dent'in uyanıp da ansızın nerede olduğunu hatırlayışının sesiydi.
< Son Cümleleri >
"Arthur Phili..." dedi, sonra bir ona bir de elindeki not-levhasına dikkatle baktı. Kaşlarını çattı. Ardından başını kaldırıp tekrar ona baktı.
"Seni daha önce halletmiştim, öyle değil mi?" dedi.
* Dördüncü Kitap: Elveda ve Bütün O Balıklar İçin Teşekkürler / So Long, and Thanks for All the Fish (1984); Çeviri: İrem Kutluk
< İlk Cümleleri >
["Giriş"in ilk cümlesi]
Galaksinin Batı Sarmal Kolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.
["Asıl" ilk cümleler]
O akşam karanlık erken bastırmış ve yılın bu zamanı için böyle olması normaldi. Hava soğuk ve rüzgârlıydı, ki bu da normaldi.
Yağmur yağmaya başlamıştı, ki bu özellikle çok normaldi.
Yere bir uzay aracı inmişti, ki bu hiç normal değildi.
< Son Cümlesi >
Bu öyküyü anlatmamızın önemli bir nedeni vardı, ama bu neden şu an için vakanüvisin aklından çıkmıştır.
* Beşinci Kitap: Çoğunlukla Zararsız / Mostly Harmless (1992); Çeviri: İrem Kutluk
< İlk Cümlesi >
Galaksi Tarihi birçok nedenden ötürü biraz karışmış durumdadır: kısmen onun kaydını tutmaya çalışanların kafaları da bir parça karışmış olduğu, ama kısmen de zaten çok karmaşık bir takım olaylar olduğu için.
< Son Cümleleri >
Grebulon Lideri kendisine göre son derece olumlu adımlar atmış olmasına rağmen, yine de kötü bir ay geçiriyordu. Az çok bütün diğer aylar gibiydi aslında, yalnızca artık televizyonda seyredilebilecek hiçbir şey kalmamıştı. Onun yerine teybe hafif müzik koydu.

Pal Sokağı Çocukları / A Pál utcai fiúk (1906); Ferenc Molnár. Çeviri: Tarık Demirkan
< İlk Cümleleri >
Saat bire çeyrek kala, yani fen bilimleri dersliğindeki deney masası üzerinde uzun ve başarısız deneylerin ardından, belki de heyecanlı bekleyişlerin bir ödülü olarak Bunsen lambasının renksiz alevinin içinde harika bir yeşil renk belirdiğinde, yani öğretmenimizin ispatlamaya çalıştığı gibi, alev yeşile boyandığında, ispatlanmaya çalışılan şey kanıtlandığında, dediğim gibi, tam bire çeyrek kala, okulun hemen yanındaki binanın bahçesinde otomatik piyano ansızın çalmaya başladı. 
< Son Cümlesi >
Basit çocuk ruhunda derinden derine bir şeyler değişiyordu: hayata dair, hani içinde hepimizin bazen kederli, bazen neşeli köleler olduğumuz hayata dair, bazı gerçekleri kavramaya başladığını hissediyordu. 

Pinokyo / Pinocchio (1883); Carlo Collodi. Çeviri: Duygu İnelmen
< İlk Cümleleri >
Nasıl olduysa oldu; marangoz
Kiraz Usta, çocuk gibi ağlayıp gülen
bir odun parçası buldu.

Bir zamanlar...
"Bir kral varmış!" diyecekler hemen, benim küçük okurlarım.
< Son Cümleleri >
[Pinokyo: ] "Kuklayken ne kadar komikmişim! Artık gerçek bir çocuk olduğum için çok mutluyum!"

Puslu Kıtalar Atlası (1995); İhsan Oktay Anar 
< İlk Cümlesi >
Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı. 
< Son Cümleleri >
Çünkü her taraf karanlıktı. Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi? 

Ruhi Mücerret (2013); Murat Menteş
< İlk Cümleleri >
"Hayat nasıl gidiyor?"
"Yaşayan birine sor."
< Son Cümleleri >
Allah'a ısmarladık sabırlı okuyucum. Siz de hakkınızı helal edin n'olur.
"Eşhedü en lâ ilâhe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden rasulullah."
[أشهد أن لا إله إلا الله و أشهد أن محمد رسول الله.]
[Şimdi reklamlar.]

Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961); Ahmet Hamdi Tanpınar 
< İlk Cümlesi >
Beni tanıyanlar, öyle okuma yazma işleriyle büyük bir ilgim olmadığını bilirler. 
< Son Cümlesi >
O geceden sonra Halit Ayarcı’yı bir daha ancak, korkunç otomobil kazasından sonra kaldırıldığı evinde, yatağında görebildim. 

Savaş ve Barış / Harp ve Sulh / Война и мир / Voyna i Mir (1869); Lev Nikolayeviç Tolstoy. Çeviri: Zeki Baştımar 
< İlk Cümleleri >
Eh bien, mon prince, que vous disais-je? Genes et Lucques ne sont plus que des apanages, de la famille Bonaparte. [Evet, Prensim, ne diyordum? Cenova, Lucca, Bonaparte ailesinin yalnızca bir mülküdür artık.] 
< Son Cümlesi >
[Nikolinka: -] “Ya Piyer Amca! Ah, ne harikulade adam! Babam! Babam! Evet, onu bile mutlu edecek şeyi yapacağım…”

Semerkant / Samarcande (1988); Amin Maalouf. 
< İlk Cümleleri >
Atlantik'in dibinde bir kitap var. Anlatacağım işte onun öyküsü. 
< Son Cümleleri >
[Şirin: ] - Titanic'te Rubaiyat! Doğunun çiçeği, Batı'nın çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel ânı görebilseydin! 

Sergüzeşt (1889); Samipaşazâde Sezai 
< İlk Cümlesi >
Rusya şirketinin Batum'dan gelen bir vapuru Tophane'nin önüne yanaştığı zaman, denizin üzerinde sabırsızlıkla bekleyen birkaç kişi sandallardan vapurun içine atlamışlardı. 
< Son Cümleleri >
Acaba Nil'in bu korkunç, bu öldürücü girdap ve taşkın suları, bu zavallı Dilber'i, bu kötü talihli esiri nereye götürüyor?..
HÜRRİYETİNE 

Suç ve Ceza / Преступление и наказание / Pryestupleniye i nakazaniye (1866); Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Çeviri: Mazlum Beyhan
< İlk Cümlesi >
Temmuz başlarında çok sıcak bir gün, akşama doğru, genç bir adam “S…” Sokağı’ndaki bir pansiyonda kiraladığı küçük odasından çıktı ve ağır, kararsız adımlarla “K…” Köprüsü’ne yöneldi. 
< Son Cümleleri >
Ama burada yeni bir öykü başlıyor: Bir insanın yavaş yavaş yenilenmesinin, yeni bir hayat bulmasının, bir dünyadan başka bir dünyaya geçmesinin, hiç bilmediği yepyeni bir gerçekle tanışmasının öyküsü… ve bu öykü yeni bir kitabın konusu olabilir. Bizim şimdiki öykümüzse burada bitiyor. 

Suskunlar (2007); İhsan Oktay Anar 
< İlk Cümlesi >
Muhteşem Neyzen Bâtın Hazretlerinin (saadetleri dâim olsun) Konstantiniye’de bulunduğu zamanlarda, yani Sultan Ahmed-i Sâni Han Efendimiz’in devri saltanatından sonraki senelerden birinde, Şaban ayının ondördüncü gecesi, Yenikapı’nın dar ve ıssız sokaklarında kol gezen o ihtiyar bekçi, gökyüzünde ansızın kapkara bulutlar peydâ olur olmaz hiç şaşırmamıştı. 
< Son Cümleleri >
Tıpkı sessizliği dinleyen Eflâtun gibi, kâhin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu. 

Tutunamayanlar (1970); Oğuz Atay 
< İlk Cümlesi >
Olay, XX. Yüzyılın ikinci yarısında, bir gece, Turgut’un evinde başlamıştı. 
< Son Cümlesi >
Toplantı, geç saatlere kadar birlik ve beraberlik havası içinde devam etti. 

Vadideki Zambak / Le Lys dans la Vallée (1836); Honoré de Balzac. Çeviri: İsmail Yerguz
< İlk Cümleleri >
İsteğine boyun eğiyorum. Bizi sevdiğinden çok daha fazla sevdiğimiz kadının ayrıcalığı, sağduyu kurallarını her zaman unutturmasıdır. Alınlarınızda bir kırışıklık görmemek, en önemsiz bir red cevabının üzüntüye boğduğu dudaklarınızdaki o somurtuk ifadeyi gidermek için mucizeler yaratarak uzaklıkları aşar, kanımızı akıtır, geleceğimizi feda ederiz. Bugün geçmişimi istiyorsun. Ben de sunuyorum sana onu. 
< Son Cümleleri >
Bütün kadınlar yüreğinizin kuruluğunu farkeder, siz de hep mutsuz olursunuz. Pek az kadın size bunları söyleyecek kadar içten davranır. Pek az kadın, bugün bu sıcak dostunuzun yaptığı gibi size hiçbir kin duymadan dostluğunu sunacak kadar iyi davranır. 

Veciz Sözler (2002); Barış Bıçakçı 
< İlk Cümlesi >
"Güneş olmasaydı sözcükler aydınlatırdı dünyamızı," dedi Tekirdağ'dan aradığını söyleyen kadın ve sonra hemen müzik. 
< Son Cümlesi >
Sonra bana neler yaptığının farkında bile olmadan, "Evet, evet aynı düşündüğüm gibisiniz," dedi, "hem neşeli hem kederli..." 

Yaban (1932); Yakup Kadri Karaosmanoğlu 
< İlk Cümleleri >
[Giriş Bölümü]
Sakarya savaşından sonra düşman orduları Hayman, Mihalıççık ve Sivrihisar bölgelerini, bize, yer yer ateş yığınlarıyla örtülü ıssız ve engin bir virane halinde bıraktı. O âfetlerden arta kalmış halkın, bu taş yığınları arasında, ilk insanlardan farkı yoktur. 
["Defter"in başı]
Dünyadan elini eteğini çekmiş bir kimse için Anadolu'nun bu ücra köşelerinden daha uygun neresi bulunabilir? Ben, burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve çetin olmamıştır. 
< Son Cümleleri >
Bize, gene yalnız yol göründü. Bu defteri Emine'ye teslim edip tek başıma, yarı aç, yarı çıplak ve böğrümden kanım sızarak bitmez tükenmez uzaklara doğru yürüyeceğim. 

Yedinci Gün (2012); İhsan Oktay Anar 
< İlk Cümlesi >
Aklıyla olduğu kadar gözleriyle de gördükleri kendisine fazlaca ağırlık vermiş olacak ki Ulu Hakanımız havagazı lambasını kapattı ve o karanlıkta bir sâyepûşun altındaki yaldızlı koltuğa oturdu. 
< Son Cümleleri >
"Artık yoruldum ve yarın dinleneceğim, siz de öyle yapın." 
Kitâbının son cümlesi de bu cümle idi. 

Yeni Hayat (1994); Orhan Pamuk 
< İlk Cümlesi >
Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. 
< Son Cümleleri >
Bunun hayatımın sonu olduğunu anladım. Oysa ben evime dönmek istiyor, yeni bir hayata geçmeyi, ölmeyi hiç mi hiç istemiyordum. 

Yeraltından Notlar / Записки из подполья / Zapiski iz podpol'ya (1864); Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Çeviri: Mehmet Özgül 
< İlk Cümleleri > 
Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. 
< Son Cümlesi >
Bununla birlikte bu çelişki hastasının notları burada bitmiyor. Dayanamadığı için o, yazmayı sürdürdü. Ama biz burada dursak daha iyi olur, sanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder